Subscribe News Feed Subscribe Comments

üniversitede olup, neredeyse mezun olacak yaşa gelmesine rağmen, lisede geçiremediği ergenliği şimdi yaşayıp, ergenliğini bize de yaşatan garip varlıklar var.


of sanırım buna benzer bişeye sinirlenip yazmıştım hatırlamıyorum.

2010 yılında benden en çok küfür yiyenler

Yılsonu geldi,mutlaka toplama bişey yapmalıyım "en"ler türü.E haliyle bol sinirlenen birisi olarak en çok nelere küfretmişim bakalım:

-Twitter balinası ve onu taşıyan kuşlar.

-Öyle bir geçer zaman ki dizisindeki ali kaptan ve caroline kaltağı.

-Her zamanki gibi melih gökçek (listeden asla adı silinmedi ldfkjg)

-Bana erasmus başvurularımda yardımcı olmayıp,bi sikim anlamadığı halde ve "bön sözön yöşönözda övrupayla ölgölönmözdöm yöaa yortdışı da nöymöş" diyip ne kadar ot olduğunu kanıtlayıp, tüm başvurumu bana yanlış yaptırtan büyük ihtimal beyninin bazı fonksiyonlarında eksiklik olan koordinatör müdür artık ne zıkkım asistansa hah o işte.(geçen gün ders anlatmaya çalıştı bi de asıl hocamız gelmemişi, gerçekten her sokaktan geçeni asistan mı yapıyorlar lfjkg) ha bi de toeflın ne olduğunu tam idrak edemedi,sonumuz hayrola.

-Beyninin fonksiyonlarının bir kısmının eksik çalıştığını bana kanıtlayan bi kaç kişi daha,

-Arkamdan saydırdıkları halde benim bilmediğimi farzedip yüzüme gülen minik ırıspıcıklar,

-Yanlış ilaç tedavisi uygulamaya çalışan eski doktorum (az kalsın üreme organlarımdan oluyodum.)

-Kendisi şu hayatta kokan bir bok olmayı bile beceremediği halde onu bunu öldürene kadar aşağılayan bir takım canlılar, (kalk kendin bişeyi başar aşağıladığın insan en azından çabalamış.) (ay durun durun olayı anlatayım en iyisi, hakkımda dedikodu var ondan öfkeliyim 'bu kız toefla giricek de napcak yeaaa biz en birinciyiz seneye bi gireriz bunun puanını 8le çarpar, 6 ya böleriz yiee' -işleme bak- diye benimle sidik yarıştıran varoş kızları.)

-Su götürmez öküzlüğüyle yanım yanım yandığım adam.

Sanırım bu kadar.Devamı olabilir.Olur da zaten,bendeki bu bol terslikle devamı gelir.

Diliyorum ki yeni yılda bunlar beni sinirlendirmesin, işte bu fena olmaz.

toefl var.burdayım blog yazıyorum.toefl var tüm gün wow oynuyorum falan.toefl var yakında,götüme girmesi olası olan.gerçi kassam yaparım yani beklediğim puanı kesin alcam da..gözüm yükseklerde.ucuz bişey olsa içim acımayacak.
hadi bu toefldan sonra skseler ingilizce çalışmam diyemem 2 yıl sonra yine girmek zorundayım.
ve 2 yıl sonra yine
ve 2 yıl sonra tekrar...
böyle toefl yaşam döngüsü sürüp gidicek.iş başvuruları,doktora,dil tazminatı cart curt.
ets sayemde zengin olacaksın bunu bil! (ben ve benim gibiler tarafımdan.)
mayısta ales boku var bi de.yüksek lisans yeaa.

so many things that get me angry,so many things that get me mad

Yani buraya yazmak gerçekten aklımda vardı,yalan değil,diğer platformlara yazınca burası göz ardı ediliyor.
Sinirlenince yazıyordum ya buraya eveet bugünkü konumuz genel biraz.Ülkeden bahsedeyim mi.
Mesela ben her gün,yolun ortasında delirip herkesi öldürmediğim için ne kadar sakin kaldığım için kendi kendime övünebilirim.Toplum olarak yıllar geçtikçe iğrençleştik kimse kusura bakmasın azınlık bir insan topluluğu hariç, bu köyden kente göçler sonucu oluşan yeni neslin şehre inmesiyle her giydiğimiz,yürüyüş tarzımız,saç rengimiz,ne bok yediğimiz garip gelmeye başladı.apaçiler işte en basitinden.bazen o kadar sinirleniyorum ki elime silahı alıp hepsini ortadan kaldırmak istiyorum "e ama eğitilir?"derseniz olmaz öyle.olamaz yani.hah sonra bizim toplum kimin naptığını,kimin kimle seviştiğini çok önemser oldu.hani leş gibi bir dedikodu dalgası oluşuyor bir de toplum öyle ki "öteki naptı,başkası ne der,başkası nasıl bakar" kafasını yaşadıkça bizden adam ol-maz.böyle heceledim ki ne kadar sinirli olduğum anlaşılsın.pardon da size giren çıkan ne? işte en çok bu lafa bayılıyorum.
Şimdi de şu din gösterişinden bahsedeceğim.Mesela cuma günleri ankaray altgeçidini öğlen saatleri kullanmayın bence.Ayak kokuyor leş gibi.Herkes kendi seccadesini getirmiş,insanların geçeceği yolu da tıkamışlar,namaz kılıyorlar.Ee,yer var diğer camilerde.Ama niye orası? çünkü herkes görecek ya,cemaatinden biri görmezse naparlar di mi tüh tüh.orada herkes okuluna işine gücüne yetişmeye çalışırken her tarafı doldurmaları bildiğiniz leş gibi bi gösteriş bence.buna da sinirliyim.ayak kokusu daha da sinirlendiriyor beni tüm alt geçit boyu fularımı burnuma sokarak geçtim herhalde.
Şimdilik bu kadar,kendimden bahsetmeyeyim öteki yerlerde bol bol bahsediyorum,farklı olsun dedim.
Bir de yine dişim ağrıyor benim.of.

bayram konulu bilög

kesinlikle şurada şimdi kurban bayramının bana ne kadar saçma ve ters olduğunu yazmayacağım kararlıyım.anlatana kadar ölüyorum çünkü,tivitırda da konu hakkında azıcık çıtlatmıştım,özet olarak kan dökme karşılığı cennet vaadi kadar saçma bişey yok.yani bayramın amacı bence fakirlere yardım etmek türü bişey,şimdilerde işin ehli olmayan birileri çıkıp yolun ortasında dana kesiyor,olmadı kaçanı tüfekle vuruyorlar hayvanlar telef oluyor iyice işler boka batıyor.
neyse bayram olarak konu bu değil.
dün sabahtan akşamüstüne kadar babanemdeydim geleni gideni ağırladık,her yeni misafir geldikçe babanem elime tatlı tabağı tutuşturdu,kilo vermeme üzüldüğü için baklavaları yedirmeye çalıştı bu durum oldukça can sıkıcıydı bir başka sıkıcı taraf ise; bazı eski komşuların ziyaretlerinde patavatsızca konuşmaları oldu.
küçüklüğümü geçirdiğim mahallem babanemin evinin civarı olduğu için hep oradaki çocuklarla oynuyordum,neyse, gelen komşuların bi kısmı hep benim yaşıtım olan torunlarını (yaşları 20 veya 21 bu torunların.) nasıl nişanladıklarını nasıl evlendiklerini gerine gerine anlatır oldular bu seferki bayram ziyaretlerinde.Zaten ben haberleri aldıkça -biraz da öküz olduğum için verdiğim tepkiler soğuk kalıyor- "aa bu yaşta mı?hımm iyi bari mutlu olsun." dedikçe gelen komşular iyice coştular "darısı başına,bi sen kaldın zaten mahalledeki çocukluk arkadaşlarından yaa yaa" diye.
-Bu çılgın komşular ziyarete gelmeden önce annem ve babanemle otururken yurtdışında yüksek lisans,toefl,doktora gibi konuları konuşuyorduk, bir de işin tezatlığına bakın.yaşıtlarım saçma sapan bi yaşta evlenirlerken ben adamakıllı kendi halinde akademik planlar yapıyordum bilög.-
Tabi coşkun teyzelere karşı annemle ben sinirlenip biraz konuyu alaya aldık,annem : "yaa bizimki evde kaldı işte hep okumaktan bunlar daha master da yapıcak bi de doktora öyle evlenmeden kuruyacak bizim kız :( " dedi.o sırada annemle ben,ikimiz gülmemek için zor tutuyorduk kendimizi.böyle saçmalayan komşulara ne kadar ters davrandıysam artık akşamında apartmanda dedikodu çıkmış hakkımda,babanemden öğrendim. "inatçı hardal küçüklüğünde ne kadar ters bir çocuksa şimdi de öyle ters biri olmuş vallaha." diye.Aman s.kime kadar afedersiniz.Bu evlenen yaşıtlarıma üzülüyorum çünkü hiçbiri üniversite hayatı göremediler.Üniversite hayatı derken derslerden ibaret değil tabi.Detaylara girmeyeyim,burayı okuyan kesinlikle aradaki farkı anlıyordur zaten.
İşte böyle geçmişti bizim bir ziyaretimiz..
Sırada istanbul var,birazdan yola çıkacağım bilög.
Au revoir.

Şu hayatta naparlarsa yapsınlar odun gibi kalacak, bir türlü değişemeyecek bir takım kişiler var.Yazık diyorum,gördükçe üzülüyorum ama kimsenin elinden birşey gelmiyor.Sabit kafa direkt.Ne yeni bir bilgi sahibi olabiliyor ne de kendisini değiştirebiliyor ki oldukça acınası (bilgi derken ders-eğitim-öğrenim değil.) aman şuraya şu düşüncemi yazayım da rahatlayayım dedim.

Buraya bişeyler yazcaktım unuttum.En basitinden aklıma geleni yazayım.
Kilo vermeye başladım ben.1 ayda yaklaşık 5 kilo gitti.
Sonra, dün spor salonunda en gıcık reklamlardan biri olan ali ağaoğlu'nun reklamını düşündüm.böyle fitness salonundaki obezleri arkamda toplayıp reklamdaki gibi,hani inşaata başladık bile diyip ahahaeağ diye gülüyolar ya "zayıflamaya başladık bile ahahahaeağ"diye gülmeyi düşündüm en önde böyle elimde dumbell kaldırırken.

sonra bi de dün spor salonunda bisikletten düştüm.nasıl oldu demeyin yoruldum,dengemi kaybedip düştüm.yani artık üşengeçliğim bilinçaltıma işlemiş.bişeyi bırakmak isteyince kolum bacağım kendini bırakır oldu.

sınavlarım başlamak üzere bir de.bu sefer ilginçtir ki fazla stres altında değilim.herhalde okulun açıldığı haftadan beri her gün düzenli olarak ders çalışmamdan dolayı böyle bi rahatlık var üstümde.sonuçları görücez bi kaç haftaya.

evet şimdilik bu kadar.

aklımdasın bilögır

aklıma bisürü yazacak şey geldi derken yine uçuyor, mesela bi tanesi aklıma geldi hemen yazayım : geçen gün arkadaşıma giderken otobüste önümde evli bi çift oturuyordu, hararetli bi şekilde tartışmaktaydılar ellerinde de ikisinin kağıtlar vardı.neyse kağıtta yazanlara denk geldim "eşim çok konuşuyor,boş konuşuyor" öteki kağıtta ise "eşimin yemekleri lezzetsiz oluyor kavga ediyoruz" diyordu.herhalde evlilik danışmanına gidiyor olmalılar diye düşündüm. üzüldüm bi yandan da kurtarmaya çalışıyorlar ama iki cümleyle bile karşı karşıya geldiğimde olaylar olmuş diyorum.ancak evliliklerini kurtarma çabalarını kendimce takdir ettim böyle 15 saniyelik olaydan da çıkarımlar yaparım hemen işte.
bi de leş gibi sağlık sorunlarım çıktı yine benim.laylaylom diye geziniyorum dalgamı geçiyorum o sorunlarla ama bi 10 yıla dönüp dolaşıp götüme girecek çok net hissediyorum bunu.
tekrar buraya yazma dileğiyle bilög.
au revoir.

çok heyecanlı bişey en yakın dostunla böyle köklü değişimler için sağlam kararlar almak falan.bi de bunları başarınca kutlarız artık net.ayakları yere basan kararlar bi de.
hani yarın dondurma yemeye gidiyoruz kararı değil yani.bi de gaza geliyor insan.allaağh diyen uçan adam sabri gibi oldum.
yes vi ken du.

cuma saçmalaması.

En çok korktuğum şeylerden biri ise başıma bi kaza gelip acil servise kaldırılmak. (Force korusun) buna ek olarak bi korktuğum şey daha var kimine göre gereksiz gelebilir ama mesela diyelim ki (empati yapın lan!) üstünüzde çok zor bulduğunuz aldığınız bi kıyafet var,acilde tedavi için o kıyafeti makasla kırt kırt kesiyorlar.yüreğim dayanmaz ya ne acı bişey.başıma gelen kazadan değil herhalde üzüntüden oracıkta gidiveririm.Aklıma bugün bu geldi.
Çünkü öyle oluyor ki indirim zamanları bi kıyafetten uygun bedende bi tane kalmış oluyor ya da efsanevi fiyatta bi çantaya öyle bi indirim yapıyorlar ki indirimden mağazada orgazm anları yaşıyorum neredeyse. Hani biri sorsa efsanevi bi fiyatta olan trençkotu [ikihanelibirsayıburaya gelcek] liraya nasıl alabildiğimi, erkekler askerlik anılarını nasıl anlatırsa ben de öyle indirim ve alışveriş maceralarımı anlatırım. Son kalan uygun beden kazak için kadının tekiyle mi kavga etmedim, indirim mesajı gelir gelmez sabahın köründe kendimi avmde mi bulmadım ohoo neler var neler..
Yani büyük mücadelelerle über emekler harcadığım kıyafetlerime bişey olsun istemem.Aman psikopat hardal tek sorunun bu mu derseniz aklımdan geçen bunlar valla. Sağlığın önemli diyebilirsiniz tabi ki çok önemli,ben yatalak olunca nası giycem onları dimi?düşündüm bunları tabi..ama harcanmış bir efor var,emek var.Hazır annem getirse mağazadan alsa önemsemem hani.Alışverişi bi savaş mağazayı da cephe gibi düşününce iş işten geçiyor.Öndöröööm! diye katetmediğim mesafe kalmıyor.Ankarada bulamadığım tişörtü İzmir'e gidip almam gibi mesela.
Of bunların hepsini anlatsam zihniniz pelte olur.Bu kadarı yeter.
Buradan doktorlara sesleniyorum bana bişi olursa kıyafetlerimi kesmeyin.tedavi için efendi gibi çıkarın.
grşrz.by.

içinde U2 geçen yazı.

U2 konserinden iki gün önce babanem aradı, tvde haberini görmüş heyecanlanmış, telefonda ise "sen böyle hep rock konserlerine gidiyorsun ya bunu da kaçırmazsın diye düşünmüştüm istanbulda olduğunu düşündüm,iyi misin nasıl gidiyor diye bir sorayım dedim." babaneme durumu anlattım,konsere gitmediğimi, istanbulda olmadığımı vs.. "aman bu eksik kalsın şekerim ya, diğer konserlere gidersin" dedi.
Babanenim benim nelerle ilgilendiğimi biliyor olması güzel, ben her rakınkoka gittiğimde dream tvyi açıp tüm konserleri izlerdi, izleyiciler arasında gözükür müyüm acaba diye.bir kaç grubun şarkılarını da öğrenmişti,dinlemişti mesela.Ayrıca, hangi müzik festivaline, konsere gitsem bol bol fotoğraf çekmemi tembihler (çoğu canlı performans anında tv kanallarında olmadığı için.) gideceğim konserle ilgili grubun veya grupların müziklerini dinletmemi ister.
Bu özelliğine bayılıyorum: ilgili olmasına, ot gibi bir yaşlılık yaşamamasına (daha ne aksiyonları var bizimkinin), nazar veya negatif enerji değmesin/gelmesin şimdi şu yazıyı yazdım diye Force daha da ömür ve bol sağlık versin ama telefon araması aklıma gelince paylaşmadan geçemedim.

haftasonu yapılan türkiye-rusya maçında tayyip geldiği için ukraynalı dansçıların arada dansetmelerine izin verilmemiş.açık olduğu içinmiş falanmış filanmış..dansçılar şaşırmışlar hatta "biz hiç bir ülkede bir başbakan yüzünden dansımızın iptal edildiğini görmedik" diye.alın işte nasıl bi zihniyet var görün.milyon tane "baştaki zihniyete bakın" örneğine bir yenisi de budur.

bu böyle olmayacak,anlatmazsam ölürüm

Şimdi twitterda bol bol bahsettim bizim kapıcının çocukları hakkında.sabah ezanıyla birlikte dışarı fırlıyorlar bu bebeler. Ee sen de küçükken böyle dışarı çıkardın derseniz sabah ezanıyla fırlamazdım herhalde sabah 11 gibi anca,öncesinde çizgi film izlerdim,kitap okurdum (hani kitap okurdum diyim ki parlak çocuk olduğum anlaşılsın.) Bol gürültü yüklü çocuklar bunlar. Zaten sabah olunca tatil rehavetinden anca uyuyan ben ya da gece eve 3 gibi dönüp anca uykuya dalan ben,sabahın 6sında bahçeden sesler duyunca nevrim döner oldu. Hatta bir gün en sonunda dayanamayıp "uyutmadınız lan! bu da kafa!" diye pijamayla çıktım balkona bağırdım saç baş dağılmış cadı gibi bi tiplemeyle.
Böyle olsun istemezdim bırakayım çocuklar çocukluklarını yaşasınlar da abartıya kaçınca boku çıkıyor gürültünün, çocuk kavgasının, bıkbıkının.
Olayları şuraya aktarmamın nedeni ise bugün gördüğüm kedi vakası oldu. 15 gündür kedi kedi diye bağıran bu veletlerin benim beslediğim kedilere ulaşamayacaklarını düşünüyordum, yavruları vardı ulaşsalar hoş olmayan mıncırma durumları meydana gelirdi. Beklediğim an oldu ve bahçedeki kedilerden birinin yavrusunu kaçırmışlar. Katıksız beyinsizler.
Eve almışlar ilk (bahçede konuşulanları dinledim yukardan) sonra anneleri izin vermemiş,ufacık yavrucağı dışarı atmışlar şimdi de anne kabullenmiyor zaten. Tek başına sefil kaldı yavru kedi. Mama falan koyuyorum yiyor da balkondan bi baktım bugün almışlar yavruyu sıkıştırıyorlar. Kapıcının bebelerinin annelerinin yanlarında olduğunu bilmiyordum çıktım balkona "laaağn! ellemeyin o kediyi, alıştırmayın insanlara! kötü davrananı da var rahat bırakığeaan!" diye çığırdım resmen. Anneleri o sırada yukarı bakınca "ehm iyi günleer." yapıp içeri kaçtım. Neyse ki kediyi bıraktılar,anneleri "ablanız haklı" dedi. Abla haklı beyler.
Aşağıdan yine sesler duyuyorum tabi mesela artık sabah ezanından önce dışarı fırlıyorlar. Sahurla birlikte hem de. 24 saat süren bir gürültü, bir kafa becerme vakası var benim için eğer evdeysem. Evde olma süremi minimuma indiriyorum artık. Ne kadar dışarıdaysam o kadar iyi. Denk gelince de böyle uyuz olduğum durumlar ortaya çıkıyor. Şu satırları yazarken bile aşağıdaki yavru kediyi sıkıştırıyorlar net duyuluyor yani.
Bir ara kredi çekmeyi bile düşündüm bebeler yaz spor okuluna gitsinler de kafa dinleyeyim diye ama hayır o kadar da değil. Geçen sene ne güzel köye gitmişti bu bebeler. Tekrarını dilerim okby.

kızarıklık önleyen krem kullandığım halde kozmetik mağazasındaki kadının bana ısrarla allık satmaya çalışması kadar gereksiz bi efor görmedim ben.boşuna enerji harcadı kadın yazık.
ayrıca sıcaktan uyuyamıyorum şanslıysam 2 veya 3 saat uyuyorum gerisi kitap okumakla uyumaya çalışmakla geçiyor.

Başkalarının bazı seviyesiz halleri çok gözüme batıyor son günlerde. Tahammül sınırım düşük olduğundan bir tanesini paylaşmak istiyorum, essay konusu verildi bize "ülkemizde gay evlilikleri olmalı mıdır" konulu. neyse, sınıftakiler gay sözcüğünü duyunca bi kıkırdadılar. Yahu gerizekalı, gülünecek ne var anlamadım, gelmişsin 30 yaşında hala sikimsonik ingilizce konuşuyorsun toefl'ı verememişsin daha mba'e başvuracaksın, bu kafayla bu işlere girişeceksen hiç girişme daha adam olamamışsın demek istiyorum. Konu hakkında 15 dakika konuştuk, 10 kişilik sınıfın 7si(sınıfın en küçüğü benim bu arada herkes 27 yaş üzeri.) mal mal gülüyorlar, düşünün bi de kaç yaşına gelmişler. Hani biraz oturaklı ol bari adam sanalım sizi, ağır takılın da.. O da yok ekiekieki diye 15 dakika güldüler. O beyinsizlerin dışındaki ben ve geri kalanlar mantıklı açıklamalarla konuşuyorduk, diğerleri aptalca kıkırdamaktan öteye gidemediler. İyisi mi canlarım siz hiç kursa bile gelmeyin bence beyin yaşı 5te kalmış. net 5 yani. Bari sussaydınız da sizi adam sansaydık. Of bi de evliler falan çocuklarını da bu kafayla yetiştirecekler yuh ya.

termometre az önce 43 dereceyi gösterdi.

Götümüzün tutuştuğu sıcak günden alevli meyve tabağı tadında merhaba. Beynim tam erimeden birşeyler pisleyebilirsem buraya ne güzel olur. Şimdi mesela çıkıp spora gitmem gerek, her gün yaptığım gibi ama aklı olan bu havada dışarı çıkmaz. Hele benim gibi über-hassas biri hiç çıkmamalı. Güneş alerjim deseniz var, güneş gözlüğü takmama rağmen güneşe çıktığım anda gözlerim akmaya başlıyor yüzüm kıpkırmızı oluyor garip tepkiler gösteriyor cildim güneşe karşı. Dışarı çıkacağım zaman isterse kış olsun güneş varsa 50 faktörlük güneş kremi sürüyorum. Hoş gerçi deniz/havuz kenarında fazla işe yaramıyor.
En azından bugün gittiğim spor salonunun açık havuzuna gitmeyi düşündüm. İstemek başarmanın yarısıdır derler ya. Engelleyen faktörler var ama. Cumartesi pazarları açık havuz bölümü ana baba günü oluyor bu bir. İkincisi ise zengin-kokoş teyzelerin popülasyonu haftasonu cumadan itibaren açık havuz bölümünde fazlasıyla artıyor. En çok korktuğum ise bu teyzeler. Elmas kolyeleriyle kavrulurlarken havuz kenarındaki kızlara bakıp onları çekiştiriyorlar. Baya bi şahit oldum buna. Bi kız geçiyor mesela"Gördün mü bacakları çarpık" ben geçerken "bizim gençliğimizde bu kadar kilolu muyduk?" E duyuyorum ama?! Sizin zamanınız derken buz devri falan olmayasın diye kükreyecektim az kalsın. Götüm büyük lan ne var. İleride çocuğuma "ben gençken 48 kiloydum" demicem. Umrumda da değil. Ama sırf bu bağıra bağıra dedikodu yapan teyzeler yüzünden haftasonu hiç gidesim yok havuza.Yüzerken bile eleştiri yapan enteresan varlıklar. Acaba yaşlanınca ben de mi böyle mala bağlicam merak ediyorum.
Gerçi pekala kalabalık bir yandan. O açık havuz çiş havuzuna dönüyor kolluklu bebeler girdikçe oraya. En güzel haftaiçi gitmek sakin, bomboş oluyor,havuz da temiz oluyor, kendi halinde üyeler geliyor öyle dedikodusuz dırdır etmeyen.
İşte şu an gidemediğim için dert yanıyorum buraya. Çünkü biliyorum çok kalabalık. Hem de pazar günü. Fitness'a gidersem bugün eğer -o da ayrı olay- klimalar var alttan soğuğu veriyolar salona. En eğlendiğim şey, havlumu klimanın üstüne koyup serinletiyorum sonra enseme koyuyorum mis gibi oluyor. Sonrasında üşütme riski var da o serinleme yöntemi çok tatlı bişey.
Bu havada da arkadaşlarla yapacağımız şeylerden biri ya serin serin papazın bağına gidip oturmak ya da klimalı bi sinemaya gidip film izlemek.Serinleme yöntemlerimiz böyle bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hava durumu konusunda bıkbık etmeyeceğim artık yeterince kafa ütülediğimi düşünmekteyim.

Avatar:the last airbender

izleyeli 1 hafta oldu ama film hakkındaki öfkemi nasıl buraya döksem bilemedim.
yıllardır izlediğim,tekrarlarını bile kaçırmadığım çizgifilmin (aslında anime demek daha doğru olur.) orijinalinden nasıl saptığını gördüm. sanki paralel evreniymiş gibi. ateş ulusu rezaletiyle başlayalım mesela. ben hiç hintli ateş ulusu beklemezdim. caponların olduğu bi ateş ulusu beklerdim. zuko mesela capon olmalıydı bence. ona o yakışırdı. uncle iroh'un tonton amca olması gerekirken en alakasız tipte bi adamı almışlar uncle iroh yapmışlar. filmin sonuna doğru beliren zuko'nun ablasını (daha doğrusu filmde kardeşi yapmışlar) bıyıklı bir hint asıllı kız oynuyor.dediğim gibi onun da capon gibi olması gerekirdi.
katarayla sokka olmuştu bence. aang'i biraz daha büyük yapabilirlerdi, katara'nın yanında minik kalmış biraz.
eğer izleyecekseniz izlemeyin. eğer önceden çizgifilmini izlediyseniz orijinalinden tamamiyle sapıldığı için cinnet geçirebilirsiniz. ama hata yapıp gitmeye karar verirseniz bari üç boyutlu izlemeyin.
son olarak ekşisözlükte bi yazarın shyamalan hakkındaki yazdıkları bütün sinirimi özetliyor gibi:
"beddua etmeyi hiç sevmem ama avatar efsanesine yaptıklarını bir gün iki tane sapık gelir de sana ve ailene yapar umarım.
(samanliktaki zuhtu, 27.07.2010 11:13)"

lise.

lisedeki güç göstergemiz burlington çorap ve bi çift deri dexterdı. (gerçi ben metalciliğe kayınca bu tür öğeleri siklemez olduğum doğrudur.) devlet lisesindeydim bi de. kanal d'deki gossip girl çakması diziyi izledim de. höh dedim. olm biz lise okumamışız. sabahları ilk derse girdikten sonra tellerden atlayıp internet cafeye oyun oynamaya giderdik. pes 6 vardı o zamanlar onu oynardık. başka derdimiz yoktu. devamsızlığımızı sildirirdik raporlarla. işte bi de haftada bi gün gözükürdük okulda, sınıftaki oturduğumuz sıralara başkası oturmuşsa ortalığı karıştırırdık.
biz lisede en haşarı sınıftık yeaa demek için yazmak isterdim ama yok değil. öyle lise hayatım aklıma geldi de. detaylara giremiyorum hava sıcak. ayrıca şu havalarda (gördüğüm kadarıyla,izlediğim bloglardan) mis gibi yazı yazanlara saygım var.rispekt.

burayı da nasıl boşladım.bi neden diye sor ey bilög,mini ege turundaydım.
izmiri olabildiğince gezmeye çalıştım.çeşmeden tutun alsancak'a vapura atlayıp karşıyaka'ya oradan seferihisar,doğanbey,özdere derken selçuk ardından tire'ye uğrayıp gelsin tereyağlı köfteler,şirince'de kedi severken içilen meyve şarapları, gezilen şaraphane. özet geçebilirim sadece.yol yorgunuyum. orada internet bağlantısı 2 çıbıktı. çıbık sadece.
ancak facebooka girebilen dandirik internet bağlantılarına sahip oldum kaldığım yerlerde. blog yazamadım bu yüzden. ardından ver elini kuşadası son durak olarak. ardından hoşçakal ege dedim ve uzaklaştım karasala doğru.
saatler sonra BOZKIRA HOŞGELDİNİZ yazısını görür gibi oldum.değilmiş.
ANKARA

nüfus:bilmemkaç milyon
rakım:denizden olabildiğince yüksek diyordu. allah kahretsin seni ankara. tekrar gelicem izmir sana! bu ziyareti saymayalım. aslında çalışabileceğim bir yerler var ama bakalım. belki de ileride bu ziyaretler kalıcı olmaya başlayabilir. iş imkanı olayını sağlarsam eğer.
izmir hakkında daha diyeceğim şeyler var aklıma geldikçe yazacağım.anahtar kelime direkt huzur ama. başka kelime bulamadım. ankarayı ne bok yemeye büyükşehir diyorlarsa bi de. tamam artık ankaranın taşra olduğuna kesin gözüyle bakıyorum. izmir mis.

biraz memeli bi yazı olacak ama başka nasıl paylaşsam bilemedim.20 yaşındayım ve marksensipensırdaki kadından sütyen ölçümü daha yeni öğrendim.meğersem ezbere alıyormuşum ve küçük beden alıyormuşum zaten liseden beri diyordum "nöfös dörlöğö vör böndö" diye.hah.bu yüzdenmiş.tam gerizekalıyım.yıllardır sıkıştıra sıkıştıra dolaştırmışım çocukcağızları.ve yıllardır ölçü aldırmaya üşendim.

ayakkabı numaranı yeni öğrenmek gibi bişey bu.hoş gerçi ayakkabı numaram konusunda da şüphelerim var.39 giydiğime inanıp 39 sürekli küçük geldiğinde 40ı bir türlü kabullenemedim.40 fena ya ne bileyim.spor ayakkabılarda rahat buluyorum da o numarayı,böyle sandalet olsun topuklu ayakkabı olsun, malesef 40 yok diyorlar ağızlarını yamulta yamulta satış elemanları.39 u almak zorunda kalıyorum "giydikçe açılır" yalanına inanıp.sinirleniyorum size.40 olacak 40ı kabullenin, nasıl large bedenden bol bol üretilsin diyorsam bu da olsun.iri yapılı kızlara da şans tanınsın artık (iri derken hayvan değilim, prenses fiona hiç değilim) bu ne ayrımcılık?large giyenler de insan onlara da yer verin, giysilerde de "sadece small kaldıı :(:(:(" yapıyorlar ya HAH ÖLÜN TAMAM MI.

şimdi nefes alabiliyorum ya bu süper bişey,geriniyorum falan,derin nefesi rahat alıyorum.lisedeyken nefes alamadım diye pat diye bayılmıştım belki bunun yüzündendi.

geç olsun güç olmasın.


Meraba, ben istanbuldan geri döndüm. Önemli anıları felan buraya aktarayım diyeceğim ama aralarında pek bi seçim yapamadım. Bu bloga adını veren şarkının sahibi olan en sevdiğim gruplardan biri Fischerspooner istanbula teşrif ettiler. Bize de konserine koşarak gitmek düştü. Sahne performansları mükemmeldi. Hatta Casey Spooner "Londra'dan buraya 5 saatlik uykuyla geldim ama bu akşam eğleneceğiz!" türünden bişeyler dedi, enerjileri harikaydı. Emerge şarkısı için izleyiciler arasından birini sahneye çıkarttılar lan o ben olsaydım ya. Çıkar söylerdim.
Neyse, tüm konser boyunca casey'nin bacakları ağda mı değil mi diye merak ediyordum, şansıma konserin sonunda kendisini izleyicilerin üstüne atınca ve biz de onu sahneye geri taşırken farkettim; evet ağdaymış lan. süper olmuş ama ağdacısı hiç kırmadan almış tüyleri şlkdfjg. Casey Spooner'ı taşımak için arkadaşımla girdiğimiz kalabalık yüzünden ketçap, taksitleri bitmemiş güneş gözlüğünü kaybetti, benim de izdiham sırasında kafamdan aşağıya bira döküldü. Olur böyle fedakarlıklar işte keysiğğ diye koştururken. Efes One Love Festival iyiydi güzeldi de, biraz geç başlatsalardı ya konserleri bi bakıyoruz saat 11 olmuş konserler bitmiş. Bi de yazın güneşin altındayız. Seneye daha iyi ayarlarlar umarım.Bakalım.

şimdi ben bu blog satırlarını yazarken istanbulda bi starbucks şubesinde göt yaymaktayım ve bi yandan da blog profilim görünmekte haha,eğer beni tanıyan istanbullu bi blogger gelip görürse beni çok rahat tanır.nokta.eğleniyoz biz yaa.

itinayla konudan konuya atlanılır.

Görünen önümüzdeki hafta tüm ankara, istanbula göç ediyor. Bir de en sevdiklerimle beraber olacağım ya finallerden sonra terapi bombası olacak. İstanbul+gezmece+en sevdiklerim+ daha sonrası güzel bir festival.
Neyse bu yeni aklıma geldi. "aa yola çıkacaktım ben ya!" dedim. Çünkü daha bavul hazırlamam gerek(son gün yaparsın diyenleriniz olabilir ben yapamıyorum onu, birşeyler unutuyorum hoş olmuyor.) bir de finallerin getirdiği bunalımla saçlarımı kestirmek istiyorum. Kahküle geri mi dönsem derken Camenta'yla aramızda şöyle bir diyalog geçti:

Hardal :
OLM KAHKÜLÜN KÖTÜ ÖZELLİKLERİNDEN BAHSET
yoksa kahkül kestircem dayanamıyorum.

Camenta:
yağlanır alnın yağlanır
geçen seneyi hatrla
istanbul fotoğraflarımızı

Hardal:
dimii ıyk şekillenemiyordu

Camenta:
iğrenç dediimizi hatrla

Hardal:
heh evt
bu saça da şekil veremiyorum ama
napiim ?
of.

Camenta:
kahkülden iidr
uzat saçını

Hardal:
arada kahkül damarı tutuyor
eski bağımlılardanım =(

Camenta:
jdajsdsaf
isimsiz kahkülkolikler

Hardal:
8 aydır temizim
rozet verdiler.

Camenta
:D

Hardal:
10 ay falandır
temiziz Ç:
ancak 3 ayda bir toplantılara katılıyoruz

Camenta:
ehuehe
aynen

Hardal:
mesela kulüpten biri, tamamiyle yıllardır kahkülsüz olan temiz biri danışmanın
eğer kahkül kestirceksen o geliyor sana kahkülün zararlarını söylüyor

Gerçekten zor tutuyorum kendimi.

klavye üzerinden ülke kurtarıyoruz <<<--HEDEF 1 MİLYON KİŞİ-->>

Dün sabahtan itibaren gazzeye yardım gemisine israillilerin yaptığı saldırıya tepkiler var, haklı tepkiler. Uluslararası karasularda sivillere saldırı, israilli askerlerin saçmalık ötesi savunmaları "ellerinde meyve bıçağı vardı yieee" türünden. Tamam gerçekten bu saldırının haklı çıkar bir yanı yok ben de dahil herkes, bu olayın ne kadar korkunç olduğunu israillilerin tamamen haksız olduğunu yazdık. Ancak sakız gibi uzatmaya gerek yok. Profillerine hitlerin sözlerini ekleyen mi dersiniz, "hadi şimdi kudüse yola çıksak kuşluk vakti alırız orayı" diyenleri mi görürsünüz daha fazlaları da var. Bilgisayarlarının başında aslan kesilen bu kişiler sanıyorlar mı savaş kolay birşey? Hani böyle bolluk içinde sanki ev ortamıymış gibi olacak, bilgisayar oyunlarındaki gibi hemen düşman kuvvetler vurulacak falan sanıyorlar herhalde. Bu PC başında fps oyunlarını oynamaya benzemez.
Bakalım diğer olaylara, facebookta açılan über-faşist gruplar için ekli olan bir arkadaş davet yolluyor, o kadar provakatif ki şuna benziyor yazanlar bak sen: "gördüğümüz her israilliyi tekmeleyelim!!!!katılmayacaksan vatansever değilsin!!!" yazıyor, of öldük bittik o zaman. vatan hainiyim ben :( yandık ya bak gruba katılmadık.
Ne hale gelindiğine bir bakın, kardeşimin arkadaşları profil resimlerine hitler fotoğraflarını koymuşlar ufacık ortaokul bebeleri daha. Bunlarla yaşıt olmayan koskoca adamlar da aynı boku yemekteler. Halk olarak kafayı yemiş durumdayız, kendini klavye başında kaybedenlere sesleniyorum; doğru düzgün iki kitap okusaydınız (sikko kişisel gelişim kitaplarını demiyorum tabi.bunu kitap yerine koyanlar var.BAŞARI İÇİNİZDE! gibi.) böyle ağzınızdan köpükler saçarak sanal alemde bıkbık faşist söylemler atmazdınız. Hani "aynı seviyeye geliyorsunuz" hesabı.

havaların giderek ısınmaya başladığı,derslerin ve çoğu dizilerin sezonlarının bittiği bir haftadan merebe.
stresliyim yine.yeniden.vize ve final dönemi kendini gösteren bir stres hali; ellerin titremesi, yüzde kaşıntı, kabarıklık (sivilce demiyorum, dermatolog bile açıklayamadı sorunumu bir sonraki adım dr.house a gözükmek. gerçek olsa tanı koyabilirdi. neyse.) geçen hafta gossip girlü izledim ve neye sinirlendim biliyor musunuz? serena ve blair kafa dağıtmak atında çottadanak parise gittiler. lan ben parise gitmek için 6 ay önceden hazırlık yapmıştım. kahrolsun fakirlik. finallerim bitince ben de kafa dağıtma ve konser için ancak istanbula gidebiliyorum işte. benim de olayım bu. hani "arkadaşları topladım romaya gidiyoruz 2 saate yaee" yapamıyorum. ileride belki bi gün olur umarım. 3 ay önceden olabiliyor en fazla "gidiyoruz!" diyince aylarca biriktirdiğim paralarla o iş oluyor. neyse bak uzattım lafı. bu sezon finaline işte 1 haftadır takığım.
bu arada losttan hiç mi hiç bahsetmeyelim. çünkü daha 6.sezonu izlemedim. yaz tatilinde tüm sezonu 2 günde bitirmek daha tatlı bence.
en yakın dostumun bana dediği gibi: "bu hafta ve haftaya hava bok gibi olsun da insanlar dışarı çıkamasın, buluşmalar olmasın biz de kırıp dizimizi ders çalışalım." en çok bunu istiyorum. bugün hava kapadı, bi yağmur yağdı dünyalar benim oldu. bir süreliğine böyleyim yolda mosmor yanaklarını kaşıyan bir kız görürseniz o benim. stresten sinirden onlar. 8 final üst üste gelince insan, beynini kafasından çıkarıp kemiresi geliyor. ankaraya gelecek arkadaşlarıma da havadan bahsederken bayağı bi küfrediyorum hava için: "anla işte yaee en nefret ettiğim hava biçimi böyle genellikle kapalı allah belasını versin o havanın,bulutu sikeyim..." öyle sözler sıraladım ki hava durumu için, zor sustum. şimdilik benim yararıma gerçi kötü devam etsin de dışarı çıkamayım. ben sınav zamanı dışarı çıkınca annemlere "hava güzel akşama dönerim" dediğimde annem veya babam -ilk kim duyduysa dışarı çıktığımı- "beni bu güzel havalar mahvetti.." diye başlıyorlar orhan veli'nin şiirini okumaya.
hadi bakalım finaller bitene kadar ortalarda pek yokum.akıl sağlığımı yitirmeden ders çalışıyor olacağım.au revoir.

doktorumun arayıp tahlil sonuçlarımı bildirmesiyle benim olduğum yerde oynamam (otobüs durağı) bir oldu. artık o sikimsonik ilaçlardan almayacağım, kan şekerim normale dönmüş. eve dönerken hemen koştum markete kola aldım. hiç uslanmayacağım biliyorum ama kutlama amacıyla işte kehkeh. hayat güzel, iyi hoş. kalan ilaçları çöpe attım oh.mis.

Buluşma mı? Buluşma ne arar la pazarda?

Şimdi diyorum ki pazar günleri sokağa çıkma yasağı konulsun. Pazar günleri benim için kutsal gündür. Pazar günü yeterince dinlenirsem; pazartesi,salı ve çarşambaya enerji biriktiririm. Perşembe,cuma ve cumartesiye nooldu? derseniz işte çarşambaları perşembeye enerjim birikir, cuma ve cumartesiye her zaman bir köşeye ayrılmış enerjim vardır.
Bak ama şimdi noldu? Pazarları buluşma diye bir şey olmamalı. Dil kursları pazar günleri ders vermemeli. Pazarları uyunur. Pazarları haftaiçine yetiştirilmesi gereken ödevler, sunumlar sonlandırılır. Şu an beynimi kafamdan çıkardım onu kemiriyorum bilög. Sinirliyim.
Devlet başkanı olsam, pazar günü olağanüstü hal olsa bakanlar kurulu toplansa gitmem. Çünkü pazar öyle bi gün ki düşünün, telefonunuzu içerde şarjda bırakırsınız ya, dinlenir, siz tv izlersiniz, işlerinizle uğraşırsınız bilgisayarda. O telefondaki rahatlığı düşünün bir süre şarjda ve kimse kullanmıyor 1 saatliğine. İştee öyle bişeey.Yatıyor bi rahatlığı var. Benim de pazarlarım öyle. Alışverişe gidiliyor deseler bile skime kadar.. derim. Neyse henüz daha gün bitmedi göt yaymaya devam o halde!

aslında bu bir tivit idi..

Kimi insanlar arkadaşlarıyla buluşmak için derslere girmezler ama gelin görün ki öyle iyi arkadaşlarım var ki buluşacağız diye fazladan, o gün girmeyeceğim derse girdim. kendisi 1.5 saat sonra gelicem, gez istersen etrafta felan, demişti, gittim derse girdim. hatta o sayede bu haftaiçi bir günümü tatile dönüştürmüş oldum. sizin böyle arkadaşlarınız var mı? hımm?

Bence asıl korkmamız gereken insan türlerinden biri ise şu; sınav haftası okula rahat geliyorum ayağına okula altında eşofman altıyla gelip üstüne kokoş simli gömlekler geçirip 5 kilo makyaj yapan kız.fakültedeki kızların 10da 7si böyle bizde.eşofmanın sahip olduğu o rahatlık sembolünün içine edip bir tarz malzemesi haline getirmeleri beni çok sinirlendiriyor.sınav zamanı ya, sabahlamışsın ölmüşsün artık bir de yüzündeki makyaja 1 saat ayırıp gelmişsin.ben sütyen giymeye üşendiğim için okula sınav haftası sütyensiz bile geldiğim oluyor sınavdan önce anca uyanıp geliyorum, karıdaki özene bak.
tamam, bugünki sinirlenme seansımı da tamamladım.ayrıca yaşasın memelerin özgürlüğü.

I just wanna let it go for the night, that would be the best therapy for me.

Bilogcüm, bir kaç gündür yoktum. Ankara'ya yeni döndüm. Gerçi seni pek sallamıyordum üvey evladım olduğun için. Demek ki benden iyi üvey anne olmaz.
Herneyse, İstanbul'daydım. Çok güzel vakit geçirdim, bir daha gideceğim yakın zamanda doyamadım gezmeye. Bir de ketçap sayesinde istanbulda artık yol yordam bilir oldum.(her yolu her istikameti değil lan!)
Şimdi olayları taa baştan anlatmaya çok üşendim.Olayları kronolojik sıralamayla anlatmıyorum bu arada, karışık yazıyorum buyrunuz:
David Guetta konserine gittik, canlı canlı izleyin bu adamı.Aypoddaki gibi durmuyor öyle, iyi coşturdu. Ekrandan geçen yazılara örnek vereyim "Gürültü istiyoruz" sonra "Istanbul Rocks" yazıyordu :D Gece 3te sona erdi, gayet iyiydi ancak bir kaç şarkısını çalmadı. Konser kitlesi arasında -yani yüzde olarak hesaplasak ve küsüratlı bir sayı vereyim ki salladığım anlaşılmasın- %43lük bir bölümü apaçi diye tanımladığımız garip yaratık topluluğu yer edinmişti. Şarkıların sözlerini ezbere söylüyoruz diye bize garipseyen apaçiler bile oldu "bunlar ne söylüyo laaa" diyorlardı hatta. Neyse ki o topluluğun bulunduğu bölümden önlere ilerleyerek kurtulduk.Konserden aldığım ders: bir daha asla ağır bir çantayla konserlere gitmemek olacak.Montu üstüne koyunca daha da acılı oluyor.Ankara'ya vardığımda baktım ki çantanın kayışının geçtiği yerler omzum sırtım falan hep kıpkırmızı olmuş.
Benim için konser sezonu açılmıştır artık.
İstanbul sürecinde daha bir sürü yer gezdim.Bebek starbucks mesela.Denize karşı kahvelerimizi yudumladık,sohbet ettik fıtıraflar çektik.
Dönüşte beşiktaşa gitmek için otobüse binecektik, ilk bi otobüs geldi kalabalık ama nasıl anlatsam yani aşırı kalabalıktı. Göt göte gitmek teriminin ötesinde bir şey.Ben de ankaradan geldiğimi "bir sonraki otobüs bomboş gelir yeaa" diyerek kanıtladım, nah geliyormuş.Ankarada mesela çankaya otobüsleri hayvanlamasına kalabalık gelirse "bir sonrakine binilir yiee" diyip 10 dakika bekleyip gelen otobüsler bomboş oluyorlar diye alışmışım oysa ki,diğer gelen otobüs tam bir hayalkırıklığı oldu.Bu sefer de o otobüsün şöförü söyledi "arkadan boş otobüs geliyor ona binin" diye. Gittik, daha az bi kalabalık vardı. Her zaman böyleymiş istanbul otobüsleri,bir sonraki bomboş yiee olayı yokmuş. İstanbullulara ayrı saygı duydum o an, hatta ketçapla konuşurken de "size saygım büyük RİSPEKT." falan dedim, ben oturacak yer bulamayınca otobüse binmiyordum ankaraya dönüp, bu sabahtan itibaren efendi efendi kalabalık otobüslere binmeye başladım.
Sonra metrodaki kadına gıcık oldum bunu da anlatmadan geçemem "4.levent" diyor mesela "four levent" diyor sonra.hadi four'a sinir oldum,levent'e levınt demesi ne ya? Cidden. Türkçe bi isim sonuçta neden yabancılaştırıyorsun ki, ne gerek var?
ÖSS sabahı (adı değişmiş yeni adı ne hiç bir fikrim yok) adaylar itüye gelmişler çimenleri yolduklarını öğrendik. Şans getirsinler diyeymiş. Ceplerine koymuşlar falan. Sınav salonuna girmeden önce dışarda adaylara denk gelseydim sinir etme planlarım vardı "çim yolmakla olmaz onlar,adam gibi çalışacaksın zhehehe" diyecektim.Çünkü ben de ilk öss'me odtü elektronik mühendisliğinde girmiştim çalışmazsam bi bok olmuyor çim yolduğunla,çimleri cebine attığınla kalıyorsun olay o.
Konser dönüşü twitter muhabbetimiz oldu arkadaşlarla bunu paylaşmadan geçemeyeceğim, blackberry'miz veya iPhone'umuz olmadığı için zamanında tivitleyen insanlar değildik biz dört genç olarak. Takside bi tivit muhabbeti döndü. Mesela bizde klasik düz cep telefonları olduğu için konser sırasında hemen tivit atamadık ayfonu olanlar gibi "şu an konserdeeee veee çokkkk mutluuuu :))))))" böyle harfleri uzata uzata bi tivit bile yazamadık. Eve dönmeyi bekledik twittera girmek için. Ben istanbuldaydım mesela, bilgisayarımın başına geçmeden tivite dair herhangi bir eylem gerçekleştiremedim. Ancak adam gibi internete giren bi telefonum olsaydı, her olayı anı anına tivitlerdim "kenkesiyleeeee geziyoooo :)))))"(böyle harfleri uzata uzata yazmak acaba bu insanlara ne kazandırıyor hep merak etmişimdir.) Yok işte yazamıyoruz, fakirlik. İnterneti olan bir yere gitmek gerek mutlaka.
Bir de yazının başında dediğim gibi hafiften de olsa yol yordam biliyorum. Kışın lasombrayla buluşurken ben yoldayken nerede olduğumu tarif edememiştim tam olarak, o benim nerede olduğumu anlamıştı "mecidiyeköydesin yie sen" demişti mesela, artık böyle semtleri söyleyebilirim ama sadece bir kaç tanesini. O bile bişey sayılır benim için. Nasıl olsa %90 lık bir ihtimalle istanbulda iş bulacağım için şimdiden öğrenmem gerekiyor.
Halen vizelerim devam etmekte ve otobüs yolculuğunda ders çalışmak çok zevkli. Ankaradan İzmit'te denizin gözükmeye başladığı yere kadar ders çalıştım, özet bile çıkardım. Hemen deniz ilgimi çekti küçük bir taşradan geliyorum ya hemen böyle bi gözlerim parladı. Hatta bugün, otobüste çalıştığım sınava girdim 95 gibi birşey bekliyorum. (yeah, suck it bitch!) Demek ki benim çalışma yerim kendi odam veya kütüphane değil, şehirlerarası otobüsmüş. Bahanem burada. Annemle babam niye ortalaman 3.5 değil derlerse az seyahat ediyorum zhezhezhe diyebilirim.
Ya daha neler oldu ki aklıma getirmeye çalışıyorum. Gelirse anlatıcam, söz. Şimdilik bu yorgunlukla ancak bu kadar. Sanırıme bi kaç gün daha yokum ben, vizelerim bitecek, dışarıya çıkacağım ve sanıyorum ki yine bilgisayarımın yüzüne pek bakamayacağım. Hoşçakal bilögüm.

ben bi bok yedim yine. iyi bok sanırım bu. kasa aldım kendime bilgisayar kasası. of ama nasıl özellikleri yani işte daha yeni açtım. ekran kartıyla sevişmeye başlayacağım az sonra. anakarta falan dalacağım direkt. elektroniğe aşık olan bi manyak benim sanırım.
oyunları da doldurdum ama gelin görün ki önümde 8 vize var. bir de istanbula gidiyorum. yani dersle alakam yok gibi. ortalamam düşük olunca da bilimum sevenlerimi arayıp (bu şikayetlerim konusunda onlara sabırlar diliyorum.) "huaaeeağ vizedeen sıçtıaam" diye şikayet ediyorum. Tabi sıçarım. önce bilgisayar alayım öküzlemesine oyun oynayayım. ardından da istanbula gideyim.
neyse bu sefer vizelere çalışmaya 1 ay öncesinden başlamıştım gerçi pişman olacağım bir durum olduğunu düşünmüyorum.Size kasamı anlatacağım ilerki yazılarımda oyun tanıtırım belki boş zamanım olunca ama şu an kasaya fiziksel temaslarda bulunuyorum "cağnıım yivruşuum" diye sarılıyorum. özelliklerini de ben seçtim. gittim pcnet chip ot bok dergilerini okudum idealimdeki kasayı yazdım felan. hani o yüzden. hazır gelmedi öyle bana bu bilgisayar.emeğe saygı, araştırmaya saygı.

pisi

Odam dağınık olduğunda odamda uyumaya tenezzül etmeyen titiz bir kedim var. Bir deney yapsak, odamı çoğunlukla olduğu gibi bok götürse kedimi odama koysak ağlar o tiz ince sesiyle, şıllık. Çıkmak ister. Hanfendi için odamı topladım uyusun diye. Geldi uyudu şimdi de.
Kediye sinirlendim çünkü kendisi için oda topladım.
Ben, benim için odamı toplamıyorum ki nedir bu asalet?

ağustos böceği ve karınca 2010 versiyonu

olay yazın geçip kışın sonuçlanmıyor,
bahar aylarında oluyor.karınca rejime başlıyor ağustos böceği ise rejime henüz başlamayan ancak yazın yaklaşacağını farkeder durumda.karıncayla dalga geçiyor "hehöh kepek eppeği mi yiyorsun bak börgırdan siparişim gelmiş" diyor.
yaz geliyor karınca zayıflamış, ağustos böceği kocaman kıçıyla bikinisine sığamıyor.üzülüyor falan.
oh bu da ağustos böceğine kapak olsun.
haset böcek. baharda rejimdekilere bok at böcek, yazın plajlarda götün göbeğin haribo altın ayı gibi sallansın böcek.
bu hikaye rejime girenlere karşı hasetlik yapanlara ithaf edilmiştir.bir de güzel saçmalanmıştır.otobüste aklıma geldi.

gez! ıslak şemsiyeyle gez!

Montla sıç'a alternatif geliştirdim bugün.
Acıların en büyüklerinden biri,
işte geliyor:
ıslak şemsiyeyle halk otobüsüne binmek.
ızz..Nasıl? İçiniz ürperdi dimi? Sıkıntıların en büyüğü, acıların en uç noktası. Hem de kalabalık bir halk otobüsündeyseniz koyacak yer bulamıyorsunuz, şıp şıp şıp su kucağınıza damlıyor, koridora doğru tutsanız şemsiyeyi koridorda duranlara damlıyor sular. Of, böyle acı çekmedim ben. Bi sıkıntı yaşıyorsanız önce ıslak şemsiyeyle halk otobüsüne binin ve daha sonra tekrar düşünün.

money money money

tivitlere sığmadığı için buraya geçirdim.
Şu güne kadar saçımın milyon defa dip boyası geldi en son 3 ay kadar önce yaptırmıştım neyse konuya dönersek elime belli bi miktar para veriliyor anne veya baba tarafından "hardal bununla saçını mı boyatırsın üst baş mı alırsın ona göre dikkatli harca" diyorlar. onca ihtiyacımın arasından yine o parayla konser+uçak bileti alıyorum giysi falan hikaye kalıyor. Neredeyse altıma giyecek donum olmayacak (röher.) ben seyahatlere gezmeye tozmaya devam edeceğim.
Yakında annem pegasus ve gamil gıçın sitelerine engel getirecekmiş bilgisayarımdan girip. hee cağnım dedim kendisine.

nazilerin rusyada yenilgisinin sebeplerinden birini yaşıyorum adeta..

Bilög, bugün böyle güneş açtı laylaylom diye ceketimi giyip çıktım.bilir misin bilög savaş erken biter diye stalingrad a yazlık üniformalarla giden nazileri? hah işte ben de hava güzel olur zaten eve erken dönerim soğukla karşılaşmam (nah.) diye aynı incelikte bi ceketle çıkıp dışarda donmam bir oldu. Çıldırdım resmen. Sümük falan bir sel olup aktı. Pekala sümüksek sinüzitsel detaylara girmeden şikayetimi belirtiyorum ve ardından bi olayım daha var ,
canımı fazla sıkıyor. 2 gecedir aynı rüyayı görüyorum. Böyle bizim çekirdek kadroyla rakınkoka gidiyoruz. 2 ayrı rüyada da iki ayrı önemli grubun konserini kaçırıyordum. Birinde istanbula geçmeyi unutuyordum birinde de uyuyakalıp çadırdan çıkamıyordum. Uyanınca da "ben sizi izledim lan, hah rüyaymış." diye rahatlıyorum. Bugün dışarıdan geldiğimde akşamüstü biraz kestireyim dedim gözümü kapar kapamaz yine konser alanındayım. Alternatif sahnede kim var bilin bakalım? Ekonomi hocası. Adımı sesleniyordu bu sefer. Bi uyandım, artık ağlayacağım yeter ya aynı rüyayı görmekten! Olay hep konser alanında başlıyor ama. Korkunç. Diğer yandan da mutlaka rüyada sınava çağrılıyorum arkadaşlarımın yanından gidip. Herhalde kafama takılan konser olayı var onu çözümlersem bir daha görmeyeceğim gibi.
Evet bu kadar bilög.İyi geceler.

fotoğrafsız bir dünya dönmez dersen eğer..

Master homo frigidus bir peyint şaheseri hazırlamış erasmusa gidince fotoğraf çekmeyen insanın dünyanın dengesini bozması temalı. Mis gibi olmuş. Ben diyorsam öyledir. Geçen konuşuyorduk çünkü. Erasmusa gidip fotoğraf çekmeyen insan yok, dünyanın düzeni böyle sağlanıyor işte. Böyle nefes alabiliyoruz aslında. Deklanşöre basılmayan bir gün yok!!!!1!!!11

Buyrunuz peyint şaheseri ahanda renkli.

Diyorsanız ee gidince sen çekmiceksin sanki öee yapıyorsanız, dünyanın dengesi için ben de fotoğraf çekicem mehehehehe.

kedi+bebek primi bekleyen çirkinlere sesleniş

Böyle facebookta bi güruh var..(güruh kelimesini cümle içinde kullandım aman yarebbi ne kadar mutluyum!) Bebek olan yakın akrabaları veya yeğenleriyle olan fotoğraflarını facebook profil fotoğraflarında kullanıyorlar. Özellikle çirkin kızlar oluyor "bebek kozu" nu kullananlar. "çirkinim ama yanımdaki sevimli bok makinası benim çirkinliğimi siler herhalde" diye düşünmekteler. (Şimdi bok makinası deyimine de değineceğim, orada burada bu deyimi çalıp kullanan olursa bu yazı kanıt oluşturacak. Biz bulduk onu olm..)
Bir de kedisiyle fotoğrafını çekip, koyup "ne kadar şirinsin"yorumlarını bekleyen kızlar varsa kolumu yalayıp şraaak diye nah çekmek istiyorum onlara.

Zengin olmak, yalıda oturup tüm gün dışarıyı izlemek ve kapı dinlemekle geçiyorsa,
skerim böyle zenginliği.
Ayrıca kötü karakterler niye hep zengin? Fakir biri çıksa da kötülük planları yapsa? Fakirden de kötü olmaz mı? Tamam röpdoşambr ve viskisi yok ama içinde bi potansiyel varsa kötü olabilir.
Adam yiyecek ekmek bulamıyor fesatlık peşinde mi koşsun?

Son yirmilik dişimi de çektirdikten sonra bi 40 yıl dişçi ve diş sektörüyle ilgili yazı yazmayacağım. Tüm bağlantım koptu diş sektörüyle, o kadar.
Neyse.
Bu hafta ders programımla uğraştım. Danışmanım değiştiği için ve beni tanımadığı için kendi kafasına göre program ayarlamış. Hayır yapmıştım güzel bi program şimdi yabancı dil dersi için taa ebesinin tıp fakültesine gidiyorum. Bi de son günlerde bakkala gider gibi tunalıya gidiyorum. Elalem özen gösterip süslenip falan iniyor tunalıya, ben gayet rahat, eşofmanlı bi biçimde her gün yürüyorum geziyorum buluşuyorum dönüyorum böyle olaylar oluyor. İnsanlar evlerinin uzaklığından dolayı tunalıya inemezken ekmeği gayet tunalıdaki bakkaldan alıyorum. O derece yakınım havasını atarım. Yeni taşındık sayılırız sonuçta. Toplu taşımayı okula giderken hatırladım. Bİ TOPLU TAŞIMA VARDI EVEET diye hatırladım direkt.
Danışmana o kadar sinirliyim ki.. Şuraya ne yazsam boş. Dizlerimin üstüne düşüp nedeeen? diyecektim. Neden programımı bok etme hakkına sahipsiin? diyebilirdim. Yoklama zorunluluğu yok diye kafama göre olan programa devam edeceğim tabi. Uyku düzenimi ayarlayabilmek için sabah 8 buçuğa ders koydum. Çünkü bir dana, bir öküz misali 11 buçuklara kadar uyuyan ben, haftasonu kurs koşuşturmacaları için uyanamayınca, kendimce bir önlem aldım artık.
Bugün babamla kokoreç bira keyfi yaptık. Hava da soğuk değildi raat raat oturduk kıtırın balkonunda. Ben aile fertleriyle zaman geçirmenin hastasıyım. Konuşurken her şeyi paylaşabildiğim için rahat geçiyor zaman. Bazı ailelerde mesafe olur ya hani. Sıkıcılık diz boyu olur o tip ailelerde. Bizde enseye tokat.. falan ldskgj.
Ya başka bi tür yazı yazacaktım ama şu gıcık boş sayfa açılınca noldu ne bitti temalı yazmak istedim. Evet bu kadar, şimdilik baybay beybiler.
Şurası resmen üvey evlat oldu artık, tumblr öz evladım gibi oldu yavaştan ve sinsice tumblr tüm hayatımı kaplayacak gibi.haha.

banu güven'e açık mektup(gibi.)

Kaç zamandır diyordum yazıcam bloga diye üşenmedim yazıyorum, evet:
Şimdi öncelikle haberleri sunarken akıcı bi dil kullanılmıyor tamam? Her kelimenin arasında virgül varmış gibi tonlama yapılıyor. Cümle içinde belirli bir akıcılık yok, biraz daha dikkat lütfen!
Tamam çoğu insan banu güvenin dış görünüşünü beğeniyor olabilir ona hiç bir lafım yok güzel kadın. Ben haber sunmasında bi kaç şey yakaladım buna sinirlendim. Hatasız insan olmaz pekala ama bugün, akşam haberlerini izlerken resmen beyin sarsıntısı geçirdim. Ressmen travma yaşadım.
Uzun bir cümle söyleyecekti her kelime arasında oksijen alma ihtiyacı hissetti valla. 23 nisanda heyecanlı heyecanlı şiir okuyan 2.sınıf cücükleri gibiydi.
Öte yandan bugün uğur dündar türkçeyi düzgün kullanma ödülü almış. Dediklerimi banu güven dikkate alsın ödül ona da gelir.
kib,bye.

*3 gündür kızılay-tunalı-ayrancı yollarını aşındırdım bilog.Her yerde toefl kursu arıyorum.Bi toefl seviye tespitten ötekine koşturuyorum adeta.Genel ingilizce bittiydi şimdi sıra güzide sınavımız toeflı vermekte..İşe giriş amaçlı olsa son sınıfta ağırlık verirdim ancak erasmus üniversitelerinden çoğu sinsi bir şekilde toefl istiyor.Toplu taşıma nedir artık unuttum.Bi yandan yürümekten bıkıp öteki yandan da toplu taşıma zorunluluğum ortadan kalktığı için seviniyorum.
Neyse sınavlara giriyorum aldığım puanlar 60-65 aralığı. Bahsettiğim sinsi erasmus üniversiteleri 90 gibi birşey istiyorlar.

*Bir de bi kaç önceki yazıda bahsettiğim dişçiye gidememe olayım vardı ya, en sonunda üşenmeyip sabahtan dişçiye gittim. Üstteki yirmiliklerimi eylülde çektirmemiştim "daha fazla acı çökömmööeem" diyip dikişlerimi aldırır aldırmaz dişçiden fırlamıştım hatta tunalıya koşmuştum dişçiden daha da uzaklaşmak adına.. Eylülde tedavim yarım kalmıştı.
Benim dişimin ağrımasının nedeni üstteki yirmiliğimin çürümesiymiş.Ben üst 7lik mi ne dediler(dişlerin kodları var da hala çözemedim.) işte oraya kanal tedavisi gerekiyor sanıyordum yokmuş öyle bişey.Ama sinirini delmiş olabilirim demişti dpktor aylardır içim içimi yiyordu, çürük yirmilikmiş bütün olay.
Haftaya da ötekisini çektireceğim onun bi problemi yok ama bana batıyor.Sağdaki üst yirmiliğime içten içe gıcığım.Yanağıma batıyor herhangi bi çürüğü falan yok ama.Bir de sol yanağım yirmiliği çektirince ufaldı gibi.Eğlendim.Aynanın karşısına geçip salak kompleksli kızlar gibi oldum "hımmsss yanağım küçüldüğee 2 gram kaybım var" yapıyorum.

*Onu bunu geçtim de esra erolun ne kadar seviyesiz ve homofobik olduğunu az önce izledim youtubedan. Hadi canım başka programa ne ya, zaten yandaş medya atvde oluyor bu olaylar, beklenir homofobi,dar görüşlülük. Beklerim yani. Yapı olarak basit bi kız esra erol. Hani böyle sokakta görürüz ya apaçilerle çıkarlar basit basit düşünceleri vardır, erkek arkadaşlarının kölesi olurlar, ufak dünyalarında yaşarlar kral tv izlerler falan. Kesin bu bi kaç yıl önce böyleydi ha. Basit işte. Basitliğe sadece böyle bi cümleyle dar bi örnek vermiş oldum. Teyze amca evlendirmekten öteye gidemez ki. Tek esra erol değil yüzlerce böyle insan var. Bi farkına varsa ne kadar gerizekalı fikirlere sahip olduğunun aşağı atlar bence. Farkındalık bambaşka birşey. Nasıl sinirlendiysem artık, ancak öfkelenmek yerine bi yandan da acıyorum. Basit fikirlerle varolmak ve bunun farkında olmamak. Üstüne bi de program sunmak falan. Burası türkiye, her şey olur.

Okulu erken başlayan arkadaşlarıma kendi okulum geç başlayacağı için dert yanınca "senin de yakında açılacak,gidersin" diyorlar.
Sonra geçmişe dönüyorum, anaokulundayken 1.sınıflara "negzel siz okula gidiyorsunuz" dediğim günlere. "senin de seneye başlayacak,gidersin" diyorlardı.
Çok sıkıldım.Eğitim öğretim hayatıma dönmek istiyorum.

maddiyat temalı yazı

Yolda yürürken önüme yavaş bir inişle 1tb lık hard disk düşsün veya 500 lira düşsün.yuvarlak hesap.tek dileğim bu, yoo daha var.bilgisayarım dolup taştı,diğer hard diskimde yer kalmadı, ee daha bir sürü birşey için para biriktiriyorum, ağustosta yapılacak bir sürü aktivite var, reading festivali var, tekrar bi avrupa gezileri düşünülmekte, çanta alacağım kendime, bir de beğendiğim palto yarı fiyatına düşmüş ama elimdeki paranın bi kısmı okul harcına gidecek.

2 ay önce almaya gitmediğim krediye şimdi o kadar ihtiyacım var ki.Yemişim borçlanmayı.Daha ingiltere vizesi var bu işin.

Beceriksiz Bukalemun'a yine nickinden dolayı tepkiliyim. Beceriksiz değil ki.. Elmalı pay yapacağım dedi, evde elmalı paağy diye sürünür oldum. Kendisi elmalı pay yapımına başlayınca yarın beni de arayacak, canlı yayın tarifini alacağım. Bugün işte yine birlikteydik. Herkes ankarada herkes güzel. Eve döndüğümden beri gülmekten yüzüm gerilmiş durumda, eblek bir ifadeyle evin içinde kalakaldım.
Camenta'yla kardeşlerimiz birbirlerine benziyorlar gibi. İkisi de ablalarından bağımsız..Sarı bildiğin bi de. Biz kıskanmayalım kendi kardeşlerimizi de başka napalım yani.Davranışların da bi kısmı benziyor bi de hahah.
Ankara'ya dönüş yolunda otobüste bi apaçi vardı. Benim eşyalarımı koyduğum yere inadına bişeyler sıkıştırmaya çalıştı en sonunda kafasına aldığım şeyler düştü "bakın gördünüz hıh" yaptım. Öfkelendi, burnundan soludu. Onu uyarmıştım. Eşyalarım var orada, kırılabilirler, sıkıştırmayın, diye.
Bir de dönüş yolunun son yirmi dakikasını kayarak geldik. Bildiğin otobüs, eskişehir yolunda bir sağa bir sola kayarak ilerledi. Ölümüm bu sikko yolda olamaz laağn! diye sinirlendim. Sonra efendi efendi aştide inip ankarayıma binip (artık benim ankarayım oldu,yılın en çok ankaray kullananı ödülünü almışım.) kızılaya geçtim.
Kızılayda sabahın altı buçuğunda dizime kadar kara saplandım. Aynı gidiş günü istanbulda havaş servisini beklerken hayvanımsı sağanağa tutulduğum gibi olumsuz hava şartları etkiledi çok. O zaman da cumartesi sabahın 5 buçuğuydu. Lasombra'ya karşı bi empati oluşturdum. Sabah yollara düşmek böyleymiş herhalde diye, dönüş günü onunla da görüştük, o akşam neredeyse taksimde kafa üstü düşüyordum karlanmış kaldırımlardan dolayı. Bir de otobüse binicem diye yanlış sokağa girmişim kayarak yine geri döndüm.
Ne kadar karmaşık bir yazı oldu ya. Olayların belirli bi akış sırası yok. Bugünden başlayıp,bi kaç gün öncesine ve ondan biraz daha öncesine ve bugüne yakın bi güne döndüm. Haah benim de kafam karıştı iyi mi.
İyakşamlar. Küçükken böyle derdim, "iyakşamlar" diye bi kalıp var sanardım.Bak bu da olayların akşını iyice değiştirdi. 16 yıl öncesi falan herhalde.

Nerede kalmıştık? Amsterdam'ı anlatıyordum, her ülkenin mutfağından bulabilirsiniz rahatlıkla. İtalyan restoranı,meksika restoranı ve özellikle endonezya yemekleriyle dolu yerler vardı. Hollandalıların peynirleri çok güzel. Öğle yemeklerimizi marketten aldığımız hollanda peynirleriyle ve hazır salatalarla sandviç hazırlayarak geçiştirdik mesela. Adamların fazla hormonlu meyve/sebzeleri yok. Bizimkilerle karşılaştırırsak gerçekten tatları farklı ve güzel. Elimize haritayı alıp bol bol yürüdük. Madame Tussauds'ya gittik, Amsterdam Tarih Müzesine gittik falan filan. Kaldığımız günlere tüm müzeleri sığdıramadık, Van Gogh Müzesi ve Anne Frank'ın evine de gittik.Bir de Heineken Fabrikası. Çok eğlenceliydi bence. Adım adım biranın yapılışını gösteriyordu, eski kazanların içinde film oynatıyorlardı.Daha çok şey anlatacağım ama hepsini aklıma geldikçe yazıyorum.
Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hala evlerini koruyabilmiş Hollanda halkı. Bizde olsa eski evleri yakıyorlar ki yerine yenileri inşa edilsin.. Eski apartmanların iç yapıları da aynı kaldığı için taşınma problemleri oluyormuş. Merdivenler ufak ve dik olduklarından ve asansör olmadığından problem olabiliyormuş.
Vişneli kolayı çok seviyorum belki önceki yazılarımda da bahsetmişimdir. Türkiye'ye gelse vişneli kola hastası olabilirim. Orada hemen markete girer girmez kolalara koştum burada da vişneli var mı acaba? diye.
Hımm en önemlisi orada coffeshoplar vardı, spacecake ve her kaliteden ot bulunabiliyor. Ancak mantar arıyorsanız central station yakınlarında satılıyor. Tavsiye etmem, tadı keçi boku gibi. Yerken yanına çikolata falan alın ancak öyle yenilebiliniyor.Ayrıca tüm gece renkler,iskambil kağıtları,pastel boyalarla harikalar diyarına gitmek istemiyorsanız almayın :D Halüs harikalar diyarında.Spacecake'in tadı mükemmel ötesi. Bildiğin kakaolu kek. Bi etkisi de yok o kadar.
Adamların belediye simgesi süper : xxx. Bizimkiler ise cami. Mesela ankara'nın eti güneşi kalsa ne olacaktı ya? Bence camiden daha güzel olurdu. Adamlar herşeyi aşmışlar,üstüne simgeleri de xxx olmuş hahaha.
Bisiklet olayına geri dönmek istiyorum, bisiklet trafiği çok acayip. Bi bakıyorsun 50 bisikletli birden geliyor. Araba o kadar yok. Ön sepetine köpeğini koyan var, birsürü poşet taşıyıp aynı anda bisiklet sürebilen var.. Gerçi almanyada da bisiklet kullananlar var ancak burada daha fazla. Trafik mükemmel işliyor. Otobüsler,tramvaylar dakikası dakikasına durağa geliyorlar. Düzenlerine bayıldım, şu erasmus olayına başvurayım ilk tercihim hollanda olacak. Amsterdam üniversitesini gezdik hayran kaldık zaten. Bizim okuduğumuz üniversite değil, köy okulu. O derece yani.

ay em bek

Ben eve döndüm.Geçen 5 gün boyunca amsterdamdaydım.Oradan blog yazayım diye ne zaman hostelin bilgisayarını kullanmaya insem hep dolu oluyordu artık buraya kaldı. Birincisi fazlasıyla bisiklet trafiği var son günde bile alışamadık, araba o kadar yok yani. İkincisi, türkler neden çirkin bir ırk yahu? Avrupalılar taş gibi. Uzun boylular, minik burunlular. Gerçekten çirkiniz biz. Elflerin yanında orklar nası kalıyorsa öyleyiz bence. Kısa boyluyuz falan. Amsterdam mükemmel bir şehir. Bayağı düzenli, her yerden tramvay hatları geçiyor, trafik diye birşey yoktu. Varsa da bisiklet trafiği var. Kar yağıyor, adamlar azimle bisikletlerini sürmeye devam ediyorlardı.
Orada bi de gittiğim grupta yeni insanlarla tanıştım. Uzaylılar vardı uçaklılar vardı. İyi insanlardı.
Karıya gittik,ota gittik,kumarhaneye de gittik. Hahah. Red Light District turuna katıldık gezdik. Sex Museum'u gezdik ikinci gün mesela.
Şehir cidden güzel hala hayranım yani. Kiliselerin içi sanat galerisine dönüştürülmüş mesela. Bizim ülkede olsa yıkarlar. Yaklaşık olarak adamlardan hertürlü 100 yıl gerideyiz. Malesef.
Neyse anlatmaya devam edeceğim.

aktarma

Bugün ankaray a binerken ego kartımın -43'e düştüğünü farkettim. Zamlardan dolayı eksilere düştü yine. Neyse, aktarmalardan 50 kuruş almadan önce buna rağmen 45 dakika geçmeden otobüsten inip ankaray a binerken beleş basıp geçiyordum. Hadi deneyeyim, belki 50 kuruş düşmez aktarmadan, dedim. Okuttum ego kartımı kırmızı ışık yandı böyle OKUNMADI OKUNMADI diye yazı geçiyor o an evet tam o an çantamı ders notlarımı yere atıp güvenlik kameralarına oynayıp IRRRRISSBI ÇOCUĞU MELİH GÖKÇEEEĞK diye bağırmak istedim. Tam o an. Herkesin beni alkışlamasını istedim bi de.
Bazen denk geliyorum, otobüse binenler aktarma yapıyorlar 50 kuruş düşüyor ilk defa farkına varanlar oluyor 1 ocaktan beri hiç otobüse binmemiş mesela. O insan da sinirleniyor işte akpli belediye başkanı olursa olacağı bu diye. Yazık bi teyze vardı bugün, kalabalık otobüse bindi, tam arkamızdan boş bi otobüs bindi, gideceği yere gidiyordu. Şöföre diyor "şimdi aktarmadan 50 kuruş düşücek inip tekrar binersem boş otobüse" diye. Ayıp yahu. Neyse gerçi dava açılmış zamlar geri çekilecek mi bilemiyorum ama güvenlik kameralarına karşı kendi kendime sinirlenmeyi bugün çok istedim. Görsün ankaralıyı ne hale getirdiğini diye. Bi de tam finale giricem final öncesi başıma bela almayayım dedim. Güvenlikler götürür falan. Aman yani.

final kafaları.

Kaplumbağa tavşan hikayesini bilir misiniz?
Finallerin özeti budur.

Halim içler acısı şu an. Geçen aylarda dolgu yaptırırken dişçi yanlışlıkla sinirimi delmişti -veya öyle bişey olmuş teknik terimleri bilmiyorum her ne boksa.- "eğer sızlama olursa gel kanal tedavisine başlayalım" demişti. son 15 gündür ağrıdan sızıdan ölüyorum, tatlı ne yesem ağlamaya başlıyorum bi yandan da dişçiye gitmeye üşendiğim için ve zamanım olmadığı için randevu almıyorum. finaller başlıyor, sonrasında ankarada olmayacağım, hatta ülke sınırları dahilinde olmayacağım, tedavi ne kadar gecikirse o kadar da acı çekicem. bi de kanal tedavisi çok pis bişeymiş ondan da korkuyorum.
Son günlerde zamandan fedakarlık yapmak istemiyorum ders olsun ya da yararıma yapılacak herhangi bişey (dil kursu vs..) öküzlemesine boşlamış durumdayım. hatta öyle ki dil kursuna yenileme kaydı yaptırmadığım için içim rahatladı. Bana kalsa arkadaşlarımla buluşayım, zaten ketçap da geliyor, konuşayım, günüm onlarla geçsin ama diğer şeyler umrumda değil. Bu haftasonu spora gitmedim diye müthiş bi vicdan azabı çekiyorum. Telafisini bugün yapmaya başlayacağım bakalım. Dün spora gitmedim diye tunalıya yürüdüm. Sonra eah, eve geçeyim ya ne tunalısı finaller? diyip eve döndüğümde uyuyakaldım.
İşte böyle günüm az sayıda beni anlayabilen insanlarla geçsin istiyorum. "geri kalan hepiniz malsınıaaaz." diğerlerine kendini anlatmak zorunda olmak falan bi de karşındaki embesilse (okulda 100 embesille birlikte aynı havayı solumayı geçiyorum artık.) yandınız.

yılın ilk yazısı. ben naptım yeniyıla güzel girdim. gülerek girdim. bence bu sene güzel olcak. neyse onu geçtim finaller var. bi de çok yoruluyorum ben blog. koşturmaca. kim koşturmuyor ki zaten. bişeyler daha yazcaktım da bi de ezilen kedi için şiir yazmıştım telefonuma kaydetmiştim geçen gün canı beklerken. yayınlasam mı bilemedim aman neyse.iyi yıllar falan.
 
You're my disco,playing on the radio. | TNB