Subscribe News Feed Subscribe Comments

soulmate dry your eyes

Burada sabahın 4ü.. Hatta post yayınlandığında 4ü biraz geçmiş olacak. Bahsetmek istediğim konu ise Placebo.. Ben placebo'nun dört halini de dinledim: albümlerinden birisinin plağını aldım dinledim, meds ve battle for the sun haricinde diğer tüm albümlerinin kasetleri vardı. Ortaokul ve lisede cd player alana kadar bir şarkıyı tekrar dinleyebilmek için az kaset sarmadım değil hani.. Ardından cd playerım geldi lisenin başlarında, cdlerini alıp dinlemeye devam ettim. Sonrasında malum, mp3 çalarlar... Her ruh halimde, her anımda, yaşamımın her döneminde mutlaka var Placebo. Oldu, oluyor ve biliyorum ki olacak. Başka bir müzik grubu görmüyorum çünkü geçmişten benimle gelen bu kadar yoğun şekilde.. Bakın, bu kadar yoğun bir şekilde diyorum, öncelerden dinlediğim kaç tane zibilyon tane grup var ama Placebo çok ayrı.. Gecenin bir vakti yine çıktı karşıma. Oturdum şimdiyse "sleeping with ghosts" albümünü açtım. Sırasıyla geliyor şarkılar. Her dönemimde olduğu için Placebo, şarkılar tek bir döneme ait anıları değil, dönemlerime ait anılarımı hatırlatıyorlar. O anlarda neler hissettiğimi hatırlatıyorlar. Soğuk bir kış akşamı üzgün bir şekilde eve dönerken, yağmurlu bir bahar öğleden sonrasında ilk defa aşık olduğumu sandığım anda koşturarak sokağa fırladığımda ya da yaz tatili sırasında kumsala uzanmışken koca bir senenin yorgunluğunu atarken yaşadığım huzurlu halimi örneğin tek bir şarkı işte bu anıları canlandırabiliyor. Benim için zihnimin kutsal olarak saydığım bölgesine sakladığım müzik grubudur Placebo. Konserini en önden izleyebilmek için abartısız 12 saat sahne önünde (rock n coke 2006) beklediğim gruptur. Öte birşey benim için, yaptıkları müzik..

Az kaldı gitmeme.. Ancak nereden bilgi toplarsam toplayayım -orada olan arkadaşlarım, google sokak görünümü, videolar..- gideceğim şehir kafamda canlanamıyor. Sabırsızlanıyorum çünkü uzun bir süre kalacağım, turistik bir gezi olmayacak bu sefer. Ya da yaz kampı değil bu. Yurtdışında bile yaz kampı 15 gün süren bir şey çünkü. Nasıl olacak, neler yapacağım, neler yaşayacağım pekala bunlar rutin hayatta da belirsiz ama bildiğiniz bir şehirde, bildiğiniz bir çevrede olunca daha rahat hareket ediyorsunuz. Bakalım.

Güz dönemi erasmusa gitmenin tadı tuzu kreması nedir bilir misin okuyucu; christmas ve yılbaşı dönemini orada geçirip kutlamalar yapabilmektir. Aynı şey yurtdışında okumak için de geçerli tabi.

Daha gitmedim az kaldı.

*buradadizisevgisiyleilgilibirbaşlıkgelecek*

Bişey diyim mi,
Breaking Bad.
Of allam.
Of ki ne of. Nasıl güzel bir dizi. Kurgusu gelip insan olarak karşımda dikilse alnından öpeceğim.

It's friday, FRIDAY!

Başlığa bak, dünyanın en başarılı en sevdiğim sanatçımız Rebecca Black'ten geliyor.. Onun yaptığı müzikler dışında diğer müzikler tırt, yivrenç. Bi de justin bieber'ı çok seviyorum. Kalpler ona, asdkfdjdsf..

Sosyal medyada gerçekten dalga geçtiğim, çoğunuzun da belki alay konusu olan bir kaç davranış var. Sıralamazsam öleceğim,

-Instagram ile dakika başı fotoğraf yüklemek. (Boku çıktı artık, yoldaki en ufak çöpü çekip efekt ekleyip Instagram ile yüklemek.. Ehh..)

-Hepi topu üç günlük tatil yapmış/ yapıyor olan insanların yamuk yumuk ayaklarının veya çarpık bacaklarının kadrajda olduğu plaj fotoğrafları (bakınzzz tatil yapıyorums, hani öyle bir ifşa ki, biz tüm yaz sanarsınız ki evimizden hiiiiç çıkmadık.. ayıptır söylemesi, neyse ki fazla tanıdık okumuyor, her yaz ortalama en az 25 gün tatil yapan bir insanım şimdiye kadar bakıns tatildeyims türü fotoğraf hiç yüklemedim, bilen biliyor..ha 2 gün tatil yapsam yine öyle ifşadan gebericek şekilde fotoğraf yine de yüklemem zaten.)

-Herhangi bir p2p programından film/dizi/müzik yüklemeden, online film/dizi/müzik sitelerinden izledikleri/dinledikleri dökümanların kotaya yansımadığını sanan, inatla ve gururla Torrent kullanmadığını söyleyip, internet faturasının niye bu kadar fazla geldiğini anlamayan cahil kesim. (Her şeyi geçtim, yıl 2011 cidden hala kotalı internet kullanan var mı? Yani reklamlardan gördüğüm kadarıyla kotasız internet için kampanyalar bile var, artık her şeyin indirilebiliniyor olmasıyla kotasız internet zorunluluk haline geldi artık diye düşünüyorum..)

-İlişkilerdeki senden yaşça büyüğüm, akıllı ol tarzı konuşmalar.. (armut da yıllar geçtikçe olgunlaşır bu klişe meseleye hiç girmeyelim isterseniz. önemli olan geçirilmiş, geçmiş yaşantılardır, sen hayatın boyu patateslik yapıp ben 25 yaşındayım, kendini benden büyük yerine koymaeaa yaparsan sana şurada yaşayamadığın, vizyonun dar olduğu için muhtemelen anlayamayacağın bi kaç şey sıralasam hımm ok diye kalırsın..)Bu arada, bu her benden yaşı büyük olanlar için geçerli değil.. Zaten anlamışsınızdır..

-Çevirmenlik yapıyorum diye gezinen birisinin bir gram yabancı dil konuşamadığına şahit olmak. (Orada burada yapmadığınız şeyleri yapıyor olarak göstermek diyelim kısacası.)

-Hah yukarıdan devam, "-mış gibi davranmak".. Bunu bayağı gözlemliyorum, yaşanmamış şeyleri -mış gibi yapmak, öyle davranmak.. Eziklik değil de nedir allasen? Dürüstlük en güzeli en misi değil mi..

Buradan sonuç çıkmıyor, varın siz düşünün sonunu ehehehe diye yavşak bişey yazsam kendi ağzıma kürekle vururdum ya da bu satırları yazan ellerime kehkeh.. hepsi ayrı ayrı sıralandı, bunlar benim görüşlerim (e tabi, şahsi bilög burası daha başka ne olabilr?)

madem her şey yolunda gidiyor..


O halde,


veteriner.

Sonunda bu da oldu, kedimi veterinere götürdüğümde kolumdan süzülen kanlar için veteriner hekim bana alkollü gazlı bez verdi "yaraya bastırın iyice mikrobunu alsın" dedi, veterinerde tedavi olmadım demem artık! insanlıktan çıkmıştım zaten oraya koştur buraya koştur, işleri halletmeye çalışayım derken götü başı dağıtınca, üstüne bir de kediyi aşıya götürürken kafese koymaya çalıştığım kedim elimi kolumu paramparça edince veterinerde pansuman noktasına geldim.

Merhaba bilög,
Kafa dinleyip tatillerimden döndüm. Evet, tatiller. Haziranda ketçap ile Alanya'da tatil yaptım. Sonrasında ise temmuzda ailem ve izmirde olan arkadaş grubumla antalya,muğla ve izmir derken deniz-kum-güneş tatilini bitirdim. Gerçi bitirmedim bir kaç güne tekrar yola çıkacağım. O arada Rock'n Coke'a gittim bilög.
Bilög, sen güneş doğduğunda çadırdan fırlamak nedir bilir misin? Bunun nasıl bir his olduğunu bildiğim halde yazın ortasında kamp işine giriştim yine. Bu sefer sıcaktı, toz toprak, suyun gelmesini beklemek derken fena sefillikti ama tüm konserlere değdi. 2 saatlik uykuyla nasıl dayandık, bilinmez. Üstünden uzun süre geçtiği için detaylara girmeye çok üşendim. Belki de bununla ilgili ayrı bi yazı yazarım ama müthiş üşengeç biri olduğum için bana güvenme bilög.
Tekrar giriş mahiyetinde olsun bu yazı, devamını getirmeye çalışayım bakalım. Tatlı olur..

Finallerim bittiğine göre şimdi sırada arkadaşlarımla tatil yapma zamanı var. Bavul toplamaya üşendiğimden dolayı yapmadığım şey yok. Neyse, eninde sonunda toplanacak o bavul. Yaa işte böyle. Biraz deniz havası soluyup da geleyim.
Au revoir.

Yaz geldiğine göre..

Son günlerde havalar gittikçe ısındı, aynı zamanda finallerim olduğu için çılgına dönen ben dün kendimi sokaklara dışarılara vurdum (iradesizliğin en güzel örneği diyeceksiniz ama durun! önceden hayvan gibi çalışmıştım kehkeh.) sonra şu ılık yaz esintisi diye bir bok var, insanı müptelası yapıyor böyle efil efil bir esinti, yürüyüp müzik dinlerken bu yazıyı yazma isteğim uyandı. Daha yeni yazabiliyorum gerçi.
Sizi yol arkadaşım olan grupla tanıştıracağım. Bonobo. Belki daha önceden yazmış olabilirim eski yazılara bakmaya o kadar üşeniyorum ki. Haftaya finaller bitince yola çıkacağım arkadaşımla tatil yapmaya gideceğim ve yine Bonobo'yu dinliyor olacağım. Tüm yol öyle iyi gidiyor ki hayat da zaten bir yol değil mi dlkfj diye saçmalayacağım şimdi..Çünkü 4 mevsim dinlenir. Rahat dinlenir.
Par exemple
(tıkıtık.)

Hadi sağlıcakla. Öptüms.

biten proceden sonra hardalın geri dönüşü

Sonunda beklenen oldu. Projem bitti, sunumu da yaptık evlere dağıldık, bu kadar yorucu olacağını hiç düşünmemiştim son güne kadar. Son gün telaşı bambaşka. Haftasonu proje üstünde çalışmaktan çok saçımı boyadım, internet sansürüne karşı olan eyleme katıldım, arkadaşlarımla vakit geçirdim ancak sunuma son 1 gün kala eve gelip bilgisayarı açıp tamamlanmamış projeye baktığım zaman yumurtanın kapıya dayandığını henüz anlamıştım.
Bu kadar bıkbık yeter bu konu hakkında, procem bitti işte. Okulum böyle şeyleri az verdiği için şimdi sırada erasmusta bize verilecek proce ödevleri ve sunumlar olacak muhtemelen gittiğimde bunlar hakkında bol bol yakınacağım.
Projeye proce demeyi çok seviyorum. Aklıma ilkokulda okuduğum zihni sinir'in proceleri adlı kitap geliyor.
Son haftalarda ise, yanım yanım tutuştuğum adam için bırakın derslere girmeyi, kendime faydalı birşey yapmaz olmuştum. Çoğunlukla kendisi yüzünden gittiğim, buz gibi geçen konserlerde en sonuncusunda şifayı kapıp yataklara düşüp üstüne bir de hastanelik olunca aklım geç de olsa başıma geldi.(yani birden çok konser ama çoğu konsere aslında skseler gitmezdim o soğukta. sırf o var diye koştura koştura gtüme roket takılmış gibi gittim tabiri caizse.) Dostlarımın da bu konuda dikkatli olmam gerektiğini söylemeleriyle birlikte, gelip geçici heveslerimin çok tatlı ağzıma sıçtığını farkettim. Ama o tutuşmaların ağzıma sıçması bambaşka. O hisse bağlılık fena işte. Karşılığı da olunca mis.
Duygularım mantığımla her zaman dövüş halindeler. Bir gün diğeri galip gelse ötekisi başka bir gün galip geliyor. Ancak çoğunlukla duygularım öne çıkıyor. Neyse biraz kendime geldim ve şunu düşündüm "lan hardal kendine gel, sağlığından oldun, notlarından da olacaksın bu gidişle bu adam yüzünden" diyerek başladım ders çalışmaya. Zor tutuyorum kendimi, istesem her gün görüşürüm ama yükseltmem gereken bir ortalamam var. Master hayallerim var. Sırf bu adam yüzünden finallerim boka sarsın hiç istemiyorum. Buraya yazınca sakinleşiyorum, elimi telefondan çekebiliyorum ve "ders çalışıyorum grşrz baay" diye mesajı atıp kaçabiliyorum.. Bakalım. Ne kadar dayanabilicem göreceğiz. Kararlılığımdan ödün vermemem gerekiyor...

Yine bu boş sayfaya gelince yazacağımı unuttum. Müzik dinlerken aklıma milyon tane şey gelmişti oysa ki.
Teknolojik aletler için kendimi "Yaa ben teknolojik aletleri bozulana kadar kullanan bir insanım bozulsun öyle yenisini alırım" diye arkadaşıma anlatırken, ertesi gün telefonuma mesajlar gelmemeye, telefonum ise mesajlarımı iletmemeye başladı. Şaka gibiydi, hatta havaya bakıp "benimle dalga mı geçiyorsun evren? ühüh" diye isyanlara başlayabilirdim zira yeni telefondan önce almam gereken bir sürü teknolojik alet ihtiyacım var. Mesela emektar laptopum. Kendisi adeta evcil, sunum için okula götürürken belimi sakatlamıştım o kadar ağır geliyor kendisi bana. Evden çıkarmayı pek tercih etmiyorum o yüzden netbook almayı planlıyordum ta ki yeni telefon ihtiyacım ortaya çıkana kadar.. Bozulan telefonum geçen hafta geç kalacağım bir buluşmaya mal oldu.(geç kalmaktan nefret ederim.) "kızım sana 500 tane mesaj attık çık evden hadi yanımıza gel" araması yapılmasaydı daha ben evde kıç üstü oturuyor olacaktım herhalde. Az önce ise sabah arkadaşımın attığı mesaj bana yeni ulaştı. Neyse ki mühim bir şey değilmiş.
Bu kadar yakınmam üzerine düzgün bir telefon satın almam gerekiyor..

burada yazar kendi kendine konuşuyor

Kol gibi projem var afedersiniz. Projeye bağlı olarak sunum tarihim de 6 gün sonra ve daha bir gram başlamadım. Belamı arıyorum, bir kaç gecedir artık işin ciddiyetini bildiğim halde gezmenin bokunu çıkardım. Son yaptığım şey ise soğuk havada mayfeste katılmak akabinde üşütüp sümük seline boğulmamla son buldu. Ha doydum mu yok datmin olamadım genşler. Projeyi tamamlamama inadım yüzünden yine dışarı çıktım. O proje tamamlanmayacak diyordum ki az önce başladım...
Başladım derken bloga bakayım aa yazayım yie dedim ve yine koptum.
Ben bu hayatta içgüdüsel inadm yüzünden çoğu şeyi kaybetmişimdir. Hah bu proje de öyle götüme girecek.
Öteki inat meseleleri çok karışık. İstiyorum ki ben onun peşinden koşayım. Sen koşma peşimden, sürüneyim. Sürünenlerin tanrıçası olayım. Ruh hastası gibi acı çekmeye, çabalamaya bayılıyorum.
Son hallerim adeta karlar kraliçesiydi. Eğer bu inadımı kırmazsam bu sefer net sıçıyorum.
Bunun dışındaa bir düşüneyim birşeyler daha yazayım..
Erasmus için büyükelçilikten kokteyl davetiyesi geldi.. Erasmus cephesinde durum budur. Avrupalardan posta bekliyorum kabul mektubum gelsin de vizeye başvurayım diye. O kadar heyecanlıyım ki gideceğim şehirle ilgili binbir türlü plan yaptım. Ağdacı bile buldum mesela. Gideceğim aklıma geldikçe salak salak sırıtıyorum. (behzat ç. gibi sırıtma lan! tepkisi alabilirim aslında etraftan, şimdi düşününce haha.)

Sanırım şimdilik bu kadar, o proje biterse buraya yazıyorum, kendime şaşıracağım.

Neredeyse 2 ay olmuş buraya yazmayalı sevgili bilög. Yazamadım çünkü araya blogger yasağı girdi, hevesim kaçtı.
Bir de şu var.. Birine karşı bişey hissetmedikçe yazamama problemim var. İlla mutlaka birinden etkilenirken şu satırları yazıyor olmalıyım gibi bir zorunluluk varmış gibi davranıyorum. Yok tabi. Fakat karşılaştırıyorum, bakıyorum, farkediyor bayağı. Birisine karşı birşeyler hissetmiyorken yazdıklarımın içi çok boş geliyor. Benim ölümüm kesinlikle sevgisinden verem olanlardan olacak. Böyle bişey olursa gerçekten şaşırmam, adına fenalıklar bayılmalar geçirdiğime göre ciğerlerimi üşüttüğüme göre hastanelerde serum yememe göre pekala net olabilir. Ama verem aşısı vardı ya zamanında aşı olduk. Neyse kahrımdan ölürüm.

ölmedim yahu. artık burayı sokağa bırakılan kedi yavrusu gibi görmeye başladım, olmuyor içimden gelmiyor yazmak ama inanılmaz sahiplenmek istiyorum burayı, ancak evde iki kedim var ve evde yer yok (evet gerçekten iki kedim var bu arada, ama düşünün blogger dışında kullandığım iki yeri iki kedi diye çılgın bir söz sanatı yapmaya çalıştım.) üzgünüm. ama balkonda beslerim yavru kediyi veya gizli gizli eve alırım. of düşününce içim burkuldu yavru kedi falan nerden geldik buraya?

Boş durmayı sevmem,bundan bahsetmiş miydim? Sömestr tatili geldi diye panikledim adeta çünkü inanılmaz boş zamanım var -italya'ya gidene kadar- ve sürekli, geceleri ne kadar geç yatarsam yatayım sabah en geç 10da kalkıp spora gidip ardından dönüp dizilerimi indirdiğim filmleri izleyip akşamları arkadaş ortamına girip böyle bir kısır döngüyle devam eder ara tatillerim. neyse çıldırdım tabi. italya'yı gezdikten sonra buraya dönünce nolacağını da kestirmek zor değil. bunalıma giricem. her zaman olduğu gibi. fransa'dan geldiğimde 1 hafta evden çıkamamıştım, hollanda'dan eve döndüğümde 5 gün uyumuştum rüyamda sürekli geziyordum resmen güzel rüyalar görüyorum diye uyumaya başlamıştım. dedim hardal ah gerzek hardal bu böyle olmaz, git ya dans kursuna yazıl ya da bildiğin yabancı dilleri ilerlet. neyse efenim zaten hali hazırda almanca öğrenimime devam ederken tee 15 yıldır tam olarak oturtamadığım leş fransızcama artık kur atlatayım dedim ve kendime bir kurs edindim. dönüşte başlayacağım bakalım. ha almancayla fransızcayı nasıl bir arada yürütüceksin derseniz bomboşum lan tatilde bi zahmet çalışsın o beyin. şimdi bile boş durması kabahat.
bunu okudunuz kesin bana "inek la bu"bile diyebilirsiniz, keşke inek olsam lan ortalamam 3ü daha göremedi mesela. ama yabancı dile olan ilgim oo beybi..o konu tartışmaya hiç mi hiç açılmamalı. hardal gel bak beleş çince kursu var desinler ona da giderim. hadi koş urduca kursu açtık hayrına öğretiyoruz desinler giderim (bi de açıyorlarmış haha.ee hani gelmedin hardal?ldkgj of kendi kendime konuştum ressmen.) über-üşengeç bir insanım ama konu dil öğrenimi oldu mu kıçımı kaldırıp gidiyorum valla. bazen üşenip "öeh hava da çok kötü bi bahane uydurayım da buluşmaya gitmeyim" dediğim oluyor, ya da spora gitmemek için bahane üretebiliyorum -ki bu şişman birini görünceye kadar oluyor, fazla kilolu birini görünce öyle olmicam laaağn diyip çantamı takıp spora gidiyorum.haa aynaya bakınca da spora gidiyorum bak dflkjg- ya işte böyle.
boş duramıyorum ben, pekala dizilerime veya indirdiğim filmlere bayılıyorum ama tüm gün ekrana eblek eblek bakıp günü yemeyi sevmiyorum..madem boş zamanım var bana katkısı olsun diye yırtınıyorum adeta..

dün bi yaşıma daha girdim. şöyle bi gözden geçirince bi sene öncekiyle bu seneki hardalı laan oha diyorum. garip bi kaç alışkanlığım vardı onlar gitmiş, yeni olarak bi rahatlık gelmiş. bişeyleri takamaz oldum hani artık alıştığımdan mıdır nedir ya da öfkelendiğim bişey artık o kadar da sinirlendirmiyor beni bi sakinlik dinginlik.21 yaş mis gibi yaptı beni lfkgjh
finallerim bitti bi de.bu dönem 4 f beklerken şu ana kadar f beklediklerimin b- gelmesi sınıfın sıçtığından kaynaklanıyor. çan eğrisi doğrulup kıçıma kaçmadı bu sefer.

Geçen gün öyle bir aceleyle blog postu yazmışım ki şenlenip "yılın ilk postları bunlar hebeleey" diye fırsat bulamamışım böyle salak sözler sarfetmeye.finallerim başlıyor,f getirmemek için götümü yırtıyorum resmen bildiğiniz.çırpınıyorum adeta. neden? master için en az 3ün üstünde ortalama lazım.
Gitmediğim ders yoktu herhalde bu dönem.Bir de hayvan gibi hızlı not tutarım tabi hızlı not tutma demişken okulda 2 yıldır selamı sabahı kestiğim iki kız var.birbirimizden ölümüne nefret ediyoruz ama ben o kadar umursamaz takılıyorum ki, çıldırıyolar. Geçen gün derse girdim, sınıfa geç geldiğim için yanları boştu bir tek, geçtim oraya bu karılar orada yoklarmış gibi davranıyorum. not tutuyorum tabi bir ara çok hızlı not tuttuğum için kalemimden insanüstü cızırtılar geldi onların duyabileceği ama diğerlerinin duyamayacağı yükseklikte bir seste, sese gıcık olduklarını gördüm,-sinir olduğum birisinin hoşlanmadığı bişeyi farkedince inadına onu yaparım- kalemi daha da gıcırdatarak yazmaya başladım,farkındaydım sese ben de sinir oluyordum ama bundan inanılmaz bir haz aldım. okulda başkalarına bakışları var sanarsınız ki burunlarının ucunda bok varmış gibi yürüyorlar.
ben bu kızlarla 1.sınıfta iyi arkadaşken bir kaç yakınım haklarında "içlerindeki fesatlık dışlarına yansımış, tam irin suratlı kızlar bunlar" demişlerdi de "yok yeaa belki değillerdir" diyip takılmıştım.sırf çıkarım için takıldım itiraf etmeliyim.hayvan gibi güzel not tutuyorlardı bir de o zamanlar okula gitmezdim paso bunlardan not alırdım.
neyse okulda kiminle muhabbet etsem bu kızlar geçerlerken "ıyy ne sevimsiz yaa ıyy havasından geçilmiyor" diyorlar, çok gülüyorum. bir de ne giyseler yakışmıyor ona da çok gülüyorum.
böyle gıcık olduklarımın haklarındaki düşünceler ortaya döküldükçe suratımı mal bir gülümseme kaplıyor.

ha bir de toefl açıklandı ve düşük puan alacağımı sanan minik orospular mosmor oldular..hatta kafası güzel taraftar gibi "mına koduuk bülent başgaan laylaylaylay"diye gezinicektim de yok artık,o kadar da coşmayayım dedim.

"ağbieğa hayatım çok atraksiyonlu olsun diye bişeyler kasmalıyım!şunu yapmalıyım rererö etmeliyim" diye gezinenler var ya,ben onlara özeniyorum.

her saniye yeni bişey oluyor çünkü ben atraksiyona gitmiyorum o ayağıma geliyor.

ağbieağ hayatım süper yeaa deme amaçlı demedim bunu, atraksiyon iki türlü iyisi de var kötüsü de var. ama kasmıyorum işte olay orada. geliyor kendi kendine iyisi de kötüsü de.

yeni yıla da girdik hadi bakalım..
 
You're my disco,playing on the radio. | TNB